Kariyer | Konular | Kitaplık | İletişim

Giriş

Mevlânâ Mesnevi'sinde isteklerin hayatımızdaki yerini açıklarken şöyle der:

"Ne zaman gökyüzüne bir nefes, bir dua gönderdin de, ardınca ona benzer bir iyilik gelmedi? Dikkat etsen, her an uyanık olsan, yaptığın işin cevabını görürsün.... İşaret dilini iyi bilen kişiye açık söz söylemeye ihtiyaç var mı?" "Doğru ve özden ağlayış canlara dokunur; feleği ve arşı bile ağlatır." "Gönülde yurt tutan her hayal, mahşer gününde bir surete bürünecektir."

"Ayak kırıldı mı, Allah kanat bağışlar. Kuyunun dibinden bile bir kapı açar." Ey koca kurt; tilkiliğe kalkışma... Gücü kuvveti bırak da ağlamaya giriş. A yoksul, ağlayana acınır." "Allah yardım etmek isterse, bize kendisine yalvarıp sığınmak eğilimini verir."

"Nice ihlas sahibi vardır ki ağlar, sızlar, dua eder. İsteyişindeki içtenlik dumanı da göklere yükselir. Suçluların sızlanmasındaki bir ödağacı kokusu bu güzelim gök kubbenin yücelerine ulaşır. Bunun üzerine melekler Allah'a sızlanmaya başlarlar: 'Ey her duayı kabul eden, ey sığınılan Allah. Mümin kulun yalvarıp duruyor; onun Senden başka bir dayanağı yok. Sen yabancılara bile ihsanda bulunursun. Her iştah sahibi isteğini senden diler.'

Allah buyurur ki 'Bu onu horlayıp aşağılamak için değil; ona isteğini geç vermem onun faydasınadır. İhtiyacı onu gafletten uyandırdı; bana çevirdi. Saçından tuttu, çeke çeke benim tarafıma getirdi. Dileğini hemen verirsem yine döner; o (dünyevi) oyuncağa kapılır, gaflete boğulur gider. Gerçi 'Ey sığınılan ve düşkünlere yardım eden Allah' diye gönlü kırık, perişan bir halde ağlayıp sızlanıyor; ama, bırak ağlayıp sızlansın. Bana onun sesi hoş geliyor. Onun 'Ey Rabbim' demesinden ve tek tek sırlarını söylemesinden hoşnut oluyorum. Yalvararak, başından geçenleri anlatarak bana her çeşit dil döküyor.'

Dudu kuşlarıyla bülbülleri seslerinin güzelliği yüzünden kafese koyarlar. Fakat kuzgunla baykuşu hiç kafese koyarlar mı? Böyle bir şey hiç işitilmemiştir. Güzelliği seven bir ekmekçinin yanına iki kişi gelse; bir tanesi ihtiyar, bir tanesi de yakışıklı (veya güzel) olsa... İkisi de ekmek isteseler, ekmekçi hemen bir somun kapıp, "al" der ve ihtiyar olana verip gönderir. Öbür boyu poşu güzel olana hemencecik ekmek verir mi? Onu geciktirir. Der ki 'Bir zamancağız bekle hele. Evde taze ekme pişiriyorlar.' O sıcak ekmek bir süre sonra gelse bile 'hele otur' der; 'helva da gelecek şimdi.' Böyle (bahanelerle) onu geciktirir; oyalar; gizli bir yoldan avlamaya başlar. 'Ben seninle bir müddet kalmak isterim; ey dünya güzeli bekle hele' der. İşte müminlerin diledikleri bir murada hemencecik ulaşamamaları iyice bil ki bu yüzdendir."

"(Batmakta olan geminin yolcuların halini gören adam - bu anlatım Yunus Peygamberin (as) hikayesini andırıyor) iradesiz biçimde şefkatli anneler gibi dua edip duruyordu. Gözlerinden yaşlar akıyordu. Kendisinde olmaksızın ettiği dua gökyüzüne yükseliyordu. O iradesiz dua yok mu? Bambaşka bir şeydir. O dua adamın kendisinden değildir, Allah'tandır, Allah ilhamıdır. O esnada (sanki) insan yok olur, (adeta) o yapılan Allah'ın duasıdır; o dua da Allah'tandır, duaya verilen karşılık da... Allah'ın askerinin duasıyla gemi kurtuldu. Gemidekiler de kendi gayretleriyle, kendi iradeleriyle hünerler gösterip oku hedefe attılar ve gemiyi kurtardılar zannındaydılar."

"Ey hikmetine hayran olduğum Allah. Madem ki dua etmemizi emrettin, bu emrettiğin duayı sen kabul buyur." "O cennet bahçesi (peygamber bile) yağmur isteyince, (benim gibi) çorak ve çirkin toprak nasıl istemez?" "Allah 'Ey Musa, bana suç işlemediğin, kötü söylemediğin bir ağızla sığın' dedi. Musa 'bende o ağız yok' deyince, Allah 'Başkasının ağzıyla dua et' dedi.... Sen de öyle şeyler yap ki, ağızlar gece gündüz sana dua edip dursunlar." "Sana bir yerden bir suçlama gelirse, mutlaka zulmettiğin birisi zahmete düşmüş, beddua etmiştir. (Kimse hakkında bir suçlamada bulunmadıysan) başka çeşit bir kusur işlemışsindir. Tohum ektin. Nasıl olur da meyve vermez?"

Mesnevi'yi satır satır taradım ve bu çarpıcı ifadelerle sarsıldım. Bu sözlerle ve aktardığı hikayelerle bize ne demek istiyor Mevlana? Duada acaba ne tür sırlar ve gizemler saklanıyor? İstemenin Esrarı'nda bu soruya cevap aradık.

Her şeyin bir şey istediği; olup bitenlerin, isteklerin karşılanmasına dönüştüğü bir evrenin parçasıyız. Bütün bilinçli canlılar, bazen kendi arzularını, bazen de çevrelerindeki bilinçlilerin arzularını yaşıyorlar.

Dillerini çözümleyemediğimiz maddelerin ardında da gizli isteklerle yüzleşiyoruz. Evrendeki her şey, kendisini isteyen Gizli Kudretin isteğini yansıtır. Öyle ki, evren, Yaratıcısının isteğinden ibarettir, diyebiliriz.

Evrenin Sahibi, kelebeğe gülümsemeyi, balığa ağlamayı öğretmedi; ama, insanın gülmesini ve ağlamasını diledi. Kedinin miyavlayarak, kuzunun meleyerek; ama, insanın konuşarak anlaşmasını istedi.

Evrenin Sahibi, evren ağacının en güzel meyvesinin insan olmasını istedi. İnsanın olgunlaşıp gelişmesini de, insanın "istemesine" bağladı. Bu evrende insanın "insanlaşması" da, kendi isteyişlerinin ve dualarının eseri olacaktır.

Bir şey bilmeyen; ama, her şeyi öğrenebilecek potansiyele sahip birer beyinle gönderilmiştik yeryüzüne. Dünya hayatına birer insan çekirdeği hâlinde ekilmiştik.

Bizler yeryüzünün en aziz; ama, en aciz canlılarıydık. Bir an peteğinden çıkar çıkmaz yürüyüp çalışabiliyor ve beslenebiliyorken, bizim uzun aylarımız çığlıklar atmakla geçiyordu. Yürümeyi, konuşmayı, düşünmeyi, öğrenmeyi ve öğretmeyi, doğduktan yıllar sonra başarabiliyorduk.

Sürüngen bir tırtıl, başında öğretici olmaksızın bir yaprağa tutunur. Sonra yaprağa yapışan bir kozaya dönüştürüldüğünü görürsünüz. Mucize bir metamorfoz, tırtıl sıvısından harika bir kelebek sunar bahar bahçelerine.

Evreni kuşatan mucize, Yaratıcının isteğidir. Ama insanı kuşatan mucizelerin çoğu, insanın yaratıcısından isteyişlerine ve dualarına bağlanacaktır.

İnsan, istedikleriyle vardır ve insanın başarabilecekleri, en fazla istedikleri kadardır. İstemediklerimizi yapmaya çırpınmayacağız. Zihinlerimiz, sadece istediklerimizle dolup taşacak. Günün akşamına kadar kurduğumuz hayaller, sabahın ilk ışıklarının bize hatırlattıkları, tamamen isteklerimizle şekilleniyor.

Hiç kimse yeryüzünde tesadüfen gerçek bir yükseliş yaşamayacak. Herkes, günün birinde kalbini coşturan arzularının, günün diğerinde kendisine sunulmasıyla yüzleşmeye hazırlanıyor.

Yağmurla yarışırken ne istemiştiniz? Karların kalbinizi üşüttüğü kış köşelerinde okulunuza, evinize, işinize yürürken ne dilemiştiniz? Kokladığınız bir zambak, yediğiniz bir çilek kalbinize hangi dilekleri doldurmuştu?

Herkes birçok arzuyla yoğrulur. Ama kimi arzular bencildir; kimileri intikam kokar. Kimileri sahte; kimileri geçici arzulardır. Kimileri sadece hayalden ibarettir.

"İstemenin Esrarı" kitabında, gerçekleşebilir isteklerin sırrını keşfetmeye çalışacağız. İnsan neleri, nasıl istemelidir? İsteyen ellerimiz, hangi hatalarımız yüzünden boş kalıyor? İstediğimiz anda, ruhsal evrende neler oluyor? İsteklerimiz nerelerde, nasıl karşımıza çıkarılıyor?

Ruhsal Zekâ kitabımızda ruhsal derinleşmenin temel faktörlerini "istemek" olgusuyla ilişkilendirmiştik. İstemekle, inanma gücü, duygu gücü, kanaat gücü, gerekçe gücü gibi kavramlar arasında ilişki kurmuştuk. "İstemenin Esrarı" "istemek" hakkında Ruhsal Zekâ kitabında söylenemeyenlerin hikâyesidir. Elinizdeki kitapla birlikte, kaderinizin sırrına bir adım daha yaklaşmış olacaksınız.

Dr.Muhammed Bozdağ


Kategoriler

- Başarı - Eğitim - Kişisel Gelişim - Hedef - Ticaret - Muhammed Bozdağ - İletişim - Nasihatler - Kariyer - Dua - Para - istemek - çalışmak - İslam - Abdülhamid Han - iş hayatı - Haber - Ekonomi - Osmanlı Sultanları - Rizik - Karar - Meslek - Osmanlı - Zaman Yönetimi - şükür - Motivasyon - Liderlik - Hedef Belirlemek - II. Abdülhamid Han - alışveriş - Para Kazanmak - istek - Arastirma - Osmanlı Devleti - yaşam - çalışmanın hedefi - Kriz - Hikayeler - Sorumluluk - İşsizlik - özgüven - Dünya Hayatı - Zaman - Nimete şükretmek - İslami ölçüler - içtenlik - duanın kabulü - İmaj - Modelleme - Helal Kazanç

MollaCami.Com