Kariyer | Konular | Kitaplık | İletişim

Kariyerli ‘Alamancılar’ dönüyor

Avrupa’da eğitim alarak kariyer yapan Türkler, bulundukları ülkeler yerine Türkiye’ye dönmeyi giderek artan oranlarda tercih ediyor. Tersine beyin göçü sıralamasında, Almanya başı çekiyor. Bunda Türklere eğitimli de olsalar uygulanan ayrımcılık önemli rol oynuyor. Bir diğer sebep Almanya’daki düzenli yaşam ve kurallı toplum yapısının getirdiği tekdüzelikten uzaklaşma arzusu.


Gurbetçiler veya yaygın söylemiyle ‘Alamancılar’ dendiğinde genelde akla öncelikle Avrupa ülkelerinde çalışan Türk işçileri gelir. 40 yıl öncesine dayanan göç olgusu içerisinde her gidenin zihninin bir kenarında ‘kesin dönüş’ fikri vardır. Aslında aradan geçen uzun zaman ve yurtdışında doğan ikinci ve üçüncü nesil, bu dönüş beklentilerini büyük ölçüde ortadan kaldırdı. Avrupa’da sayıları 4 milyonu aşan Türk kökenliler içerisinde, işçi çocuğu veya öğrenci olarak bu ülkelere gelmiş ve fazla uyum sorunu yaşamadan kariyer basamaklarını hızla tırmanmış bir nesil var. İşçiler doydukları yerde artık kalıcı olmak da isterken, kariyer sahibi Türklerde geri dönüş eğilimi ciddi şekilde artıyor. Üstelik bu fikir ilginç gerekçelere dayanıyor. Gerekçelerin başında, Almanya’daki düzenli yaşam, kurallı toplum yapısı ve çalışma temposundaki yoğunluk geliyor.

Turan Nurcan kariyerini Almanya’da yapmış ve uzun yıllar bu ülkede çalışmış bir gurbetçi. 1973’te okumak için gittiği ve makine mühendisi olarak mezun olduğu ülkeden, 1999 yılında Türkiye’ye kesin dönüş yapmış. İstediği işte, yüksek ücretle çalışma imkanı olmasına rağmen ülkesine dönmesinin gerekçesini şu iki cümlesi özetliyor: “Ne kadar iyi yetişmiş olursanız olun Almanya’da Türk olarak çalışmak bir dezavantaj. Türkiye’de durum tam bir avantaja dönüşüyor.”

Nurcan gibi kariyer sahibi birçok gurbetçi son yıllarda, büyüyüp yetiştikleri ülke olan Almanya’dan Türkiye’ye dönüyor. Çalışmak için tercih ettikleri firmaların başında ise Alman kökenli veya Almanya ile ticaret yapan şirketler var. Zira bu kurumların en fazla ihtiyaç duyduğu yönetici ya da çalışan tipi, Almanya’da yetişmiş iki dilli ve ikikültürlü profesyoneller. Nurcan da, bu özelliklerinin birçok etkisiyle Flamm Asstek isimli bir Alman beyaz eşya yan sanayi firmasının genel müdürlüğünü yapıyor. MAN şirketinde tepe yöneticisiyken Türkiye’ye dönme kararı alan Nurcan, “Çok iyi bir pozisyonum vardı orada ama bu ülkede bizi çeken bir şeyler var. Çok hareketli ve dinamik bir ülke Türkiye. Almanya’da ise sistem kurulmuş, çark işliyor, siz bir yönetici olarak fazla müdahil olamıyorsunuz. Burada ise her konuda yöneticinin inisiyatif alması gerekiyor.” diyor.

Almanya’da yönetici olmayı tren makinistliğine benzeten Nurcan, “Sadece trenin hızına müdahale edebiliyorsunuz.” diyor. Nurcan’a göre, Türkiye’de ise rayları bile yöneticinin döşemesi gerekiyor. Bu durum ister istemez daha fazla heyecan ve enerji gerektiriyor. Sıkıntılı da olsa böyle bir ortamın yöneticiyi çok daha fazla eğittiğini ve özgüvenini artırdığını da itiraf ediyor Nurcan.

İkisi de işçi çocukları olarak gurbetle küçük yaşlarda tanışan Çiğdem Akkaya ve Lamia Öğütmen de geri dönen eğitimli Türkler kervanına katılanlardan. Dönüş kararlarının altında yatan en dikkat çekici sebepse Almanya’nın aşırı düzenli yaşamından ve tekdüze yapısından sıkılmış olmaları.

Almanya’da ekonomi eğitimi alan Çiğdem Akkaya, 24 yıl yaşadığı ülkeden 2004 yılında ayrılarak Türkiye’ye yerleşti. “İstesem orada çok iyi şartlarda emekli olabilirdim ama daha fazla duramadım. Anladım ki gurbette çok iyi noktalara da gelsen Türkiye’den kopamıyorsun.” diyerek psikolojisini özetliyor. Akkaya, aynen Turan Nurcan gibi ne kadar iyi eğitim alsanız ve nitelikli olsanız da Almanya’da Almanlarla eşit şartlarda yarışmanızın mümkün olmadığına inanıyor. Akkaya’ya göre eğitimli ve nitelikli Türkler belirli alanlara hapsolmuş. Şu tespiti ise mevcut tablo hakkında fikir vermeye yetiyor aslında: “Sadece Berlin’de Alman üniversitelerinden mezun olmuş yüzlerce Türk taksi şoförü var.”

Kendisine sürekli olarak, sanki tek bildiği konuymuş gibi göçmenler hakkında soru sorulmasından fena halde sıkılmış Akkaya. 80’lerden bu yana Almanya’nın çok değiştiğini belirtiyor ama azınlıkların bir türlü ‘öteki’ konumunu aşamadıklarının da altını çiziyor. Şu tespitleri de oldukça dikkat çekici: “Orada sürekli Türk ve Müslüman olmanın hesabını vermekten bıktım. Türkiye’de bir insan hakları ihlali olsa hemen bakışlar ve sorular bize dönüyordu. Yıllarca yaşamama, çok iyi Almanca bilmeme rağmen o ülkede normal, sıradan bir vatandaş konumuna ulaşamadım.”

Türkiye’de kendi adıyla bir danışmanlık şirketi sahibi olan Lamia Öğütmen ise 7 yaşında tanıştığı ve içinde yetiştiği Almanya’da hiçbir zaman kalıcı olmayı düşünmediğini söylüyor. Kişiliğini kendi ülkesinde tekrar bulduğunu belirterek, “Türkiye’de yaşadığımı hissediyorum. Oradaki çok düzenli sistem size hayatın farklı boyutlarını göstermiyor.” diyor. 20 yaşında olan ve bütün yaşamı Almanya’da geçmiş kızı da 6 aydır yanında ve onun da kendisi gibi düşündüğünü söylüyor.

Almanya’daki birçok sosyal imkânı elinin tersiyle iterek ülkesine geldiğini belirten Lamia Hanım, “Ülkemin bana sunduğu rahatlıklara bayılıyorum. Akşamları ekmek almayı unutmak bile sorun olmuyor çünkü her yer açık.” diyor. Bu sözleri aslında, çok basit gibi görünse de bu gibi ayrıntıların insan yaşamında ne kadar önemli olduğunun bir göstergesi. Çünkü aynı ifadeleri, Türkiye’ye yerleşmiş Avrupalılar’dan da duymak mümkün. Onlar da Avrupa’daki aşırı düzen ve kuralcılıktan sıkıldıklarını belirtiyor.

Türk gençleri ayrımcılıktan dertli

Gece ekmek alabilme, Türkiye’deki Avrupalıların sık sık başvurduğu bir kıyaslama örneği. Hayatın bütün boyutlarıyla Türkiye’de yaşandığı fikrine Turan Nurcan da katılıyor. Almanya’da önemli olanın iş yaşamı olduğunu, sosyal yaşamın bile belirli kurallara bağlandığını ve o noktadaki aktivitelerin bile önceden planlandığını söylüyor. Şu ifadeleri aslında iki kültür arasındaki farkı özetler nitelikte: “Almanya’da insanlar çalışmak için yaşıyor, Türkiye’de ise yaşamak için çalışıyorlar. Orada robotik bir kültür var ve sistem her şeyi belirliyor. Burada ise sürprizlere her zaman yer var.”

Almanya’da halen 36 bin Türk üniversite öğrencisi var. Bunlar arasında ekonomi, işletme, iletişim ve hukuk okuyanlar ağırlıkta. Bu öğrencilerin yaşadıkları ülkede iyi bir gelecek ve kariyer imkanları çok fazla. Merkezi Essen şehrinde bulunan Türkiye Araştırmalar Merkezi Vakfı Direktörü Prof. Dr. Faruk Şen ve ekibi, işçiler kadar eğitimli göçmenler üzerinde de araştırmalar yapıyor. Onların tespitlerine göre bu kitle içerisinde ciddi bir Türkiye’ye geri dönüş eğilimi var. Faruk Şen, sayının ileriki yıllarda daha da artacağı görüşünde. Çünkü TAM’ın Uluslararası Çalışma Örgütü ile birlikte yaptığı bir araştırma, kariyer sahibi Türklerin yüzde 60’ının Almanya’da kendilerine ayrımcılık uygulandığı düşüncesinde olduğunu gösteriyor.

Prof. Şen, ayrımcılığın bu derece yüksek oranda olduğuna kişisel olarak inanmıyor ancak o da en az yüzde 40 oranında böyle bir problemin olduğunu söylüyor. Yani yarış orada eşit şartlar altında devam etmiyor. İşte bu noktada Türkiye faktörü devreye giriyor. Her geçen gün Türkiye’deki faaliyetlerini artıran Alman firmaları Türkiye ofisleri için Almanya’da yetişmiş Türk arıyor. Yapılan tespitler Alman firmalarının Türkiye’de özellikle orta kademe yönetici asistanı ihtiyacı içinde olduğunu gösteriyor. Faruk Şen, geri dönen kariyerli Türkleri iki ülke ilişkileri açısından bir köprü olarak değerlendiriyor.

Almanya’daki kariyerlerine son vererek Türkiye’ye dönen Şebnem Sayıl ve Pınar Ersoy da, onun sözünü ettiği köprü misyonunun iki farklı örneği. Sayıl, ünlü Alman şirketi Metro’nun İstanbul ofisinde kurumsal iletişim müdür yardımcısı, Ersoy ise Alman KWF İpex Bank’ın Türkiye temsilciliğinde proje koordinatörü olarak çalışıyor. Frankfurt doğumlu olan Sayıl 23 yıl yaşadığı ülkeyi, ailesini de orada bırakarak terk etmiş. “İstanbul’un sıcakkanlı yapısını çok seviyorum, belki Almanların soğuk ve mesafeli yapısından sıkılmış olabiliriz” diyor. Orada bütün maddi imkanlarının olduğunu söylüyor ama ülkesinden vazgeçemiyor. Türkiye’ye dönen kariyer sahibi Türklerin burada iş yapan Alman şirketleri için çok önemli olduğunun da altını çiziyor.

‘Almanlarla Türkler arasında köprüyüz’

Sayıl, dil bilme dışında, Alman düşünce yapısını ancak orada yetişmiş olanların kavrayabileceğini de belirterek, “Biz iş dünyası anlamında Almanlar ve Türkler arasında gerçek bir köprüyüz. Elle tutulabilen, gözle görülebilen yani söylemde kalmayan bir köprü” diyor. Sayıl, Almanya’da doğup büyüse de kendi kültürünü muhafaza eden Türk kökenlilerin Alman şirketlerinde daha fazla ilgi gördüğünü söylüyor. Çünkü bu gibi kişiler Türkiye’de daha başarılı oluyor.

Türkiye’de başarılı olan ikikültürlü isimlerden birisi de Pınar Ersoy. Artvin doğumlu, babası öğretmen olarak Almanya’ya gitmiş. 1986 yılında ise Pınar’ı ve kardeşlerini de yanına almış. 12 yıl Almanya’da kalan Ersoy, 1998 yılında dönüş yapmış. Orada başladığı kariyerini şimdi Türkiye’de sürdürüyor. Yetişme dönemini orada geçirmesine rağmen kendini daha fazla buralı hissettiğini söylüyor. Dönüş gerekçelerini ise şöyle özetliyor: “Buradaki keşmekeşlik ve karmaşa beni cezbetti. İnsani ilişkiler, komşuluklar burada çok farklı. Bunlar insanı cezbediyor. Orada bir olumsuzluk yaşamadım ama kariyer açısından burada çok daha fazla imkâna sahip olduğumu düşünüyorum.” Pınar Ersoy da, kendi durumundaki insanların Türkiye’de iş yapan Alman firmaları için büyük ihtiyaç olduğunu düşünüyor. Çünkü firmaların Türkiye temsilcileri Türkçe bilmedikleri gibi, Türkiye hakkında sağlıklı bilgiye de ulaşamıyor. Ersoy, “İşle ilgili bütün sorunlarını bizim üzerimizden kolaylıkla çözüyorlar” diyor.

Ekrem Kangal da, 18 yılını verdiği Almanya’daki kariyerini bir kenara bırakarak ülkesine dönen isimlerden. Ericcson ve Nokia gibi büyük firmalarda çalışan Kangal, buradaki imkanların daha iyi olacağını düşündüğü için dönmeyi tercih etmiş, Alman pasaportunu da bir kenara bırakarak. Onun şu sözleri dönüş gerekçeleri hakkında önemli ipuçları taşıyor: “İnsanlar düşünce olarak Alman olamıyorlarsa elbette dönerler eninde sonunda. Kendimi örnek verebilirim burada, ben pasaportta Alman oldum ama beyin olarak olamadım. Orayı sevmediğim için değil ama Türk tarafım ağır bastı.” Kendisi ciddi sorun yaşamasa da Almanya’daki kariyer sahibi Türklerin sürekli bir ayrımcılık hissinde olduğunu belirtiyor. “Orada bir şekilde ‘kara kafasınız’ sonuçta. Ne yapsanız bu durum değişmez” diyor.

Almanya’da eğitimlerini tamamlayan ve kariyerlerine başlayan Türk kökenliler, ister istemez Alman disiplinine sahip olarak yetişiyor. İş ahlâkları ve işlerine yaklaşımları buna göre şekilleniyor. Bu özellikleriyle geri dönüş yaptıklarında da Alman firmaları için bulunmaz nimet haline geliyorlar. Hatta bu yöneticilerin en önemli şikayetlerinden biri Türk işçisindeki işe bakış açısı, kurumsal anlayış ve iş ahlakı konusunda gördükleri eksiklikler.

Tersine beyin göçü yaşanıyor

Bu sıkıntıyı yaşayan bir isim olan Turan Nurcan, Türk işçilerin ve orta kademe teknik elemanların eğitimleri için sanayicilerin yatırım yapmalarını öneriyor. Fabrikaya yeni işçi alımlarında Almanya’da yaptığı iş görüşmeleri ile buradakilerin çok farklı olduğunu belirterek, bu durumun iki işçi ve çalışan grubu arasındaki farkı ortaya koyduğunu düşünüyor.

Yine Almanya’da başladığı kariyerini Türkiye’de sürdürmeyi tercih eden isimlerden Gürcan Karakaş halen Bosch Türkiye’nin, Özgür Al ise Hamburg Süd’ün Türkiye genel müdürü olarak görev yapıyor. Alman Hamburg Süd şirketinin Türkiye Genel Müdürü Özgür Al, Almanya’da doğup büyümüş bir isim. Ekonomi, finans ve bankacılık üzerine eğitimini de bu ülkede tamamlamış. Hamburg Süd’de çalışmaya başladıktan sonra, şirketin Türkiye’deki kuruluş çalışmalarında aktif rol almış. Kendi durumunu bir geri dönüş olarak değerlendirmeyen Al, pozisyonunu, “Orada doğduğum için bu bir geri dönüş olmayıp, kariyer planlamamın bir parçası olarak gerçekleşti.” sözleriyle yorumluyor. Kendi durumunda olan insanları iki ülke arasında bir köprü olarak nitelendiriyor. Özgür Al da aynen diğerleri gibi, Alman yönetim politikasını ve iş disiplinini Türkiye’deki standartlara uygulama konusunda kendisi gibi yöneticilerin büyük bir avantajı olduğunun altını çiziyor.

Türkiye’ye geri dönme kararı alan isimlerin ortak diğer bir özelliği ise çocuklarına Alman dili ve kültürünü unutturmama konusundaki çabaları. Birçoğu çocuklarını Almanca eğitim veren okullara göndermeyi tercih ediyor. Yıllarca yaşadıkları ve adeta ikinci bir vatan gibi gördükleri Almanya ile olan bağlarını burada yetişen çocuklarının da ileride sürdürmelerini istiyorlar.

Dikkat çeken bir başka nokta ise Türkiye’deki hızlı gelişimin ve kalkınmanın bu insanların dönüşünü kolaylaştıran bir faktör olması. Dönüş yapanların tamamı, ‘bundan 10 yıl önce dönsek zorlanırdık’ düşüncesinde. Türkiye’deki gerek teknolojik gelişmeler, gerekse Avrupa Birliği’ne tam üyelik yolunda atılan adımlar, yurtdışında yetişen Türkler için ister istemez önemli bir güven unsuru. Hepsi ağız birliği etmişçesine, “Böyle bir ülkeye gelmek ve uyum sağlamak çok daha kolay” diyor.

Her ne kadar kendi anavatanları da olsa, yıllar boyunca uzak kaldıkları, hatta doğup yetişmedikleri bir ülkede yeni bir hayata başlamak kolay değil. Bu sebeple, ‘uyum sağlamak’ problemi üzerinde özellikle duruyorlar. Çünkü kesin dönüş yapan gurbetçiler için önemli sorunlardan biri bu. Yine de ‘kariyerli Alamancılar’ın uyum sorununu daha kolay aştıkları görülüyor. Bunda Türkiye’de yaşanan değişim ve gelişimin rolü olduğu kadar, bu insanların eğitim düzeyinin yüksekliği de kolaylaştırıcı rol oynuyor. ‘Kariyerli Alamancılar’ın geri dönüşünü, Türkiye için ‘tersine beyin göçü’ olarak nitelemek mümkün ve bu durum Türkiye’nin dünyaya açılmasını güçlendirici bir unsur olarak öne çıkıyor.

Zafer Özcan Sayı: 555 - aksiyon


Kategoriler

- Başarı - Eğitim - Kişisel Gelişim - Hedef - Ticaret - Muhammed Bozdağ - İletişim - Nasihatler - Kariyer - Dua - Para - istemek - çalışmak - İslam - Abdülhamid Han - iş hayatı - Haber - Ekonomi - Osmanlı Sultanları - Rizik - Karar - Meslek - Osmanlı - Zaman Yönetimi - şükür - Motivasyon - Liderlik - Hedef Belirlemek - II. Abdülhamid Han - alışveriş - Para Kazanmak - istek - Arastirma - Osmanlı Devleti - yaşam - çalışmanın hedefi - Kriz - Hikayeler - Sorumluluk - İşsizlik - özgüven - Dünya Hayatı - Zaman - Nimete şükretmek - İslami ölçüler - içtenlik - duanın kabulü - İmaj - Modelleme - Helal Kazanç

MollaCami.Com