Kariyer | Konular | Kitaplık | İletişim

Paranın efendileri

Euro ile dolar arasındaki bilek güreşinin sonucu, önemli ölçüde Irak Operasyonu’nun ne şekilde neticeleneceğine bağlı. Doları zayıf anında yakalayan euro’nun en büyük handikapı AB ekonomisindeki önlenemeyen kriz. 11 Eylül Saldırısı’nın ardından küstürülen Arap sermayesinin dolar’dan euro’ya geçme eğilimine girmesi ve bazı Arap ülkelerinin petrol satışını dolar değil de euro üzerinden yapacağı yönündeki belirtiler ABD’yi rahatsız ediyor.

Bir buçuk yıldır bütün dünya, tedirginlik içinde, Amerika’nın Irak’a saldırmasını bekliyordu. O an gelene kadar askeri uzmanlar, ekonomistler ve dış politika uzmanları olası savaşın sebepleri ve Türkiye’yi neyin beklediği konusunda öngörü ve tahminlerde bulundu. Tomahawk füzeleri Irak’a düşmeye başladığı andan itibaren, varsayımlar yerini somut gelişmelere bıraktı. Artık hiç hesapta olmayan değişken faktörler de dahil edilerek gelecek okunmaya çalışılıyor. Ekonomi cephesi ve piyasalar uzun süre ABD’nin vereceği 6 milyar dolar hibe ya da 24 milyar dolarlık kredi üzerine odaklandı. Kimi çevreler, at pazarlığı adını taktıkları bu görüşmelerin anlaşma ile sonuçlanması halinde Türk askerinin para karşılığında satılmış olacağı şeklinde sert suçlamalarda bulundu. Gelişmiş ülkelerde ise savaşın sebepleri ve muhtemel sonuçları üzerine yapılan yorumlarda ekonomik çıkarlar başlangıç noktası yapılıyor ve ekonomik bakış yadırganmıyor.

ABD’nin Irak üzerinde başlattığı askeri operasyon, savunma sanayii hariç hemen bütün sektörlerin tepkisini çekiyor. Savaşın sebepleri birçok yönden irdeleniyor. Bu açıdan müthiş bir çeşitlilik hakim. Asıl hedef petrol, asıl hedef İsrail’in güvenliği, asıl hedef fundamentalist Hıristiyanlığın şeytan devletini ortadan kaldırması, asıl hedef Ortadoğu’daki diktatörlükleri yıkıp demokrasiyi getirmek ya da asıl hedef terörist devletleri ortadan kaldırmak şeklinde özetleyebileceğimiz muhtelif sebepler sıralanıyor. Bu değerlendirmelerin dışında önemli fakat Türkiye’nin etkileme gücü olmadığından olsa gerek kamuoyunda yeterince irdelenmeyen bir üst başlık daha var: Euro—dolar savaşı...

Sanayi devleri tarafından paranın mübadele aracı olmaktan öte bir güç ve itibar kaynağı olduğu fikri, mal sirkülasyonu üzerinden yapılan küreselleşmenin hız kazandığı 19. yüzyıldan itibaren idrak edildi. Bir ülkenin ekonomisi güçlü ise parası da güçlü oluyordu ve bu para uluslararası sermaye piyasalarında değişim, tasarruf, rezerv para ve yatırım aracı olarak kullanılabiliyordu. Para birimine dünyanın her yerinde itibar edilen ülke, bu sayede diğer ülkeler üzerindeki ekonomik ve siyasi gücünü pekiştirme fırsatını elde ediveriyordu. 20. yüzyılın başına kadar itibarlı para misyonu İngiliz Sterlini tarafından eda edildi. ABD Doları I. Dünya Savaşı’nın ardından sterlinin tahtını ele geçirdi. Günümüze gelinceye kadar karşısına kendisini sarsacak güçlü bir para birimi çıkmadı. Dünyanın her ülkesinin merkez bankasında, finans piyasalarında, hatta vatandaşlarının cebinde bile dolar dolaşıyor. ABD’yi hegemonik bir güç yapmasının ötesinde dolar bir açıdan büyük bir boşluğu dolduruyor: İhraç ve ithal edilen ürünlerin bedellerinin ödenmesinde kur riski, kur farkı gibi kafa karıştıran hususları ortadan kaldırıyor; malın fiyatı dolar üzerinden tespit ediliyor, ödemesi dolar üzerinden kolaylıkla yapılıyor.

Euro, doların pazarını daraltıyor

Dolar rakipsiz olmanın avantajlarını sonuna kadar kullanadursun bu durumdan rahatsız diğer süper güçlerin de elleri boş durmadı ve Avrupa Birliği öncelikle kendi entegrasyonlarını sağlamak, ikinci aşamada ise uluslararası piyasada dolara daha güçlü rakip olabilmek için euro’ya geçtiler. Euro, paranın icadından bu yana ortaya konulan en önemli ve göz kamaştıran projelerden biri. Ülkelerin vazgeçilemez egemenlik haklarından sayılan ‘milli para teorisi’ni değiştiren bir hareket oldu. İlk planda bir euro bölgesi oluşturmak ve ardından bir dünya parası olmak... İşte büyük kırılma da bu noktada başlıyor. Çünkü euro’nun kazanacağı her mevzi doların tahtını sarsıyor. Euro şu anda araç para ve rezerv para olarak kullanım alanını az da olsa genişletmeyi başardı. 11 Eylül hadisesinin ardından Amerika Arapları küstürünce petrolün satışında bile bazı Arap ülkeleri euro’yu tercih edeceğini açıkladı. Miktarı tespit edilememekle birlikte önemli miktarda Arap sermayesi Amerika’da kendini güvende hissetmeyince Avrupa bankalarına ve euro’ya döndü. 3 trilyon dolar ile dünyanın en büyük dış borcu olan ve bazı açıklarını para basarak kapatma alışkanlığına sahip ABD’nin böyle bir gelişmeye tahammül etmesi mümkün gözükmüyor. II. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan ve doların egemenliğine dayanan uluslararası para sisteminin (Bretton Woods Sistemi) çökmesi ABD’yi petrol krizi kadar, belki de ondan daha fazla zora sokar. Ünlü ABD’li ekonomist Lester Thurow ’un dediği gibi “Amerika’nın dış borcu kağıt üzerinde. Çünkü borçları dolar cinsinden ve sıkışırsa dolar basıp öder. Yani ABD’nin dış borcu yok.” Bu teoriye katılmayan ekonomistler de var. Karşı görüşe göre; fazla para basması halinde ABD’nin parası hantallaşır ve değer kaybeder. Bu durumda alacaklılar doların değerinin düşmemesi için de ABD’nin güçlü durmasını istemek zorunda kalıyor. Yani iki ihtimalde ABD’nin kullanacağı avantajlar var.

Kritik eşik Irak

Dolar ve euro’nun geleceği üzerine tahminde bulunanlar kritik eşik olarak Irak Operasyonu’nun sonucunu görüyor. ABD’nin, tasarladığı Yeni Dünya Düzeni’ni başarı ile gerçekleştirmesi halinde euro’yu yok etmeyeceği ama rakip olmasına da izin vermeyeceği, başarısızlık halinde ise euro’nun araç para ve rezerv para konumunun daha da güçleneceği tahmininde bulunuyorlar.

Doların hakimiyet alanının daralmasını önlemenin ABD için hayati bir konu olduğuna temas eden ekonomist Güngör Uras, özellikle petrolde dolar yerine euro’ya geçişin ABD tarafından tahammül edilemeyecek bir durum olduğunu ve Irak Operasyonu’nda bu gelişmenin etkili olabileceğini belirtiyor.

Euro’nun uluslararası finans piyasalarına etkisi üzerine doçentlik tezi bulunan Doç. Dr. Yüksel Birinci ise euro ve dolar gibi iki para sahası arasındaki rekabeti Irak Savaşı’nın bir sebebi olarak görmediğini; ancak, uzun vadede enerji fiyatlarının euro cinsinden ifade edilmesi durumunda euro’nun işlem parası olarak önemi artacağından uluslararası para olarak dolara karşı güç kazanabileceğini söylüyor. Yine de böyle bir sürecin uzun zaman alacağı kanaatinde olduğunu söyleyen Yüksel Birinci, diğer taraftan, bir paranın uluslararası para olabilmesi için, bir başka ifadeyle dolara rakip olabilmesi için diğer piyasalarda da güçlü olması gerektiğinin altını çiziyor. “Tahvil piyasası, hisse senedi piyasası, para piyasası; yatırım parası fonksiyonu, rezerv para fonksiyonu... Günümüz rakamlarına bakıldığında euro bir alternatif değil ama dolara bir rakip paradır. Para piyasalarında entegrasyonu sağlayan euro tahvil parası olarak dolara yakın bir işlem görmektedir; rezerv para ve yatırım parası olarak doların ağırlığı oldukça fazladır. Sadece Asya ülkeleri merkez bankalarının bulundurduğu rezerv miktarı 2002 yılı itibarı ile 927 milyar dolardır. Bu ülkeler söz konusu rezervleri artırmayıp sabit tutsalardı dolar daha çok değer kaybederdi” diyor.

Euro üzerine çalışmalar yapan, TAM (Türkiye Araştırmalar Merkezi) Başkan Yardımcısı Çiğdem Akkaya, euro’nun doların yerini alabilmesi için siyasi güç olmaktan öte ekonomik bir güç olduğunu ispat etmesi gerektiği üzerinde duruyor. Euro’nun dolar karşısında değer kazanması için gerçek bir sebebin olmadığının altını çizen Çiğdem Akkaya, AB’nin çekirdek ülkelerindeki ekonominin çok kötü durumda olduğunu fakat ABD ekonomisinin de 11 Eylül sonrası iflaslarla çalkalanmasının euro’nun önünü açtığını anlatıyor. Ekonomist Can Fuat Gürlesel de euro’nun değer kazanmasının bir sebebinin AB ülkelerinde uygulanan yüksek faiz olduğuna, AB’nin enflasyon korkusundan dolayı faizleri bir türlü indirmeye cesaret edemediğine değiniyor.

Ekonomistler ikiye bölündü

Euro ve doların akıbeti konusunda uzmanların beklentilerini iki senaryo üzerinde işlemek mümkün. Avrupalı ekonomistler, Amerika’nın 280 milyon, Japonya’nın 125 milyon nüfusu karşısında 320 milyon kullanıcısı ile euro’nun bir adım önde olduğunu savunuyorlar. Euro’nun dolar karşısında bir yılda yüzde 25 değer kazanmasını bir zafer gibi görenler çoğunlukta. AB dünya ticaretinin yüzde 20.9’unu, ABD yüzde 19.6’sını ve Japonya yüzde 10,5’ini temsil ediyor. İyimserlerin euro’nun krallığını ilan etmesi için önemli bir şartları var: AB üyesi 12 ülkenin, yani Almanya, Fransa, İtalya, İspanya, Hollanda, Avusturya, Portekiz, Yunanistan, Finlandiya, İrlanda, Lüksemburg ve Belçika’nın hedeflerine ulaşmak için yüksek kalkınma seviyesi yakalaması ve işsizliği tehlike sınırının altına indirmesi gerekiyor.

Amerikalı ekonomistler ise aynı fikirde değil. Euro’yu gerçekleşmesi mümkün olmayan bir hayal olarak görüyorlar. Bu fikri güçlendirecek gelişmeler de oldu. ABD’nin Irak’a saldırısını AB’nin iki lideri Almanya ve Fransa onaylamazken; İspanya, İtalya ve Hollanda’nın başını çektiği 8 Avrupa ülkesi Amerika’ya tam destek verdi. Bu tarihi destek aynı zamanda AB’nin tek bir ülke gibi yönetilmediğini de göstermiş oldu. Bir paranın uluslararası piyasalarda araç para ve rezerv paraya dönüşmesi için güvenilir olması çok önemli. AB parçalı görünüşü ile hakkındaki şüpheleri kuvvetlendirdi. Öte yandan doların değer kaybetmesi AB ihracatçılarını zor duruma soktu. Fiyat avantajlarını kaybettiler. Euro’nun değer kazanmasına sevinmenin erken olduğunu, bu durumun da Amerika’nın kontrolünde yaşandığı ifade ediliyor. Hangi görüşün doğru çıkacağını şimdiden kestirmek çok zor. Taraflar milli çıkarları açısından açıklama getiriyor. Bekleyip göreceğiz.

Dolar rezervi azalma eğiliminde

Dünyada rezerv olarak tutulan ABD Doları’nın uluslararası rezervler içerisindeki ağırlığının 1973—1995 döneminde yüzde 76’dan yüzde 61,5’e inmesi, euro kullanan ülkelerin rezervler içerisindeki oranının yüzde 16’dan yüzde 25’e çıkması önemli bir sinyal. Aynı dönemde sadece Alman Markı’nın ağırlığı yüzde 7’den yüzde 14,2’ye çıktı. Euro’nun ise orta vadede dolardan daha yüksek bir performans göstermesi ihtimal dahilinde. Bununla birlikte, dünya genelinde enerji fiyatlarının ABD doları cinsinden belirlenmesi ve enerjinin her türlü ürün ve hizmette ana girdi olarak kullanılması, gelişmekte olan ülkelerin borçlanmalarının ağırlıklı olarak dolar ile yapılması euro’nun kısa vadede ön plana çıkmasını zorlaştırıyor.

Prof. Dr. Esfender Korkmaz, euro ile dolar fiyatını belirleyen temel unsurun faiz oranları olduğunu kaydediyor. “ABD’nin dış borç açıkları çok arttı. Bu sebeple ABD Merkez Bankası (FED) faizlerin düşmesi gerektiğini söylüyor. Zaten ABD doların fazla değerlenmesinden rahatsızdı. Doların değerinin yükseldiği dönemde Alman Mercedes’in satışı iki üç kat arttı. Bu açıdan euro’nun değerinin artması birçok açıdan ABD’yi memnun etti. Fakat böyle bir artış, inisiyatifin euro’nun eline geçeceği şeklinde yorumlanmamalı” diye konuşan Prof. Dr. Korkmaz, doların harp gibi geçici olgulardan kolay etkilenmeyeceğini söylüyor. Korkmaz’a göre ABD, Ortadoğu operasyonunu başarı ile tamamlayıp enerji koridorlarını kontrolü altına alırsa doların gücünü pekiştirecektir. Bu durumda euro bazı zorluklar yaşayabilir. Fakat bir yıkım olmaz. FED faizleri düşürünce Avrupa Merkez Bankası da düşürdü. Yani oyunu kuralına göre oynuyorlar. Yıkıcı rekabet yapmıyorlar. Euro’nun rezerv para olması çok zor. Euro’ya hâlâ güvenilmiyor. Karar alıcı mekanizmalar tek değil. Çok başlılık var. AB üyesi ülkeler arasında var olan anlaşmazlık büyür ise euro’nun akıbeti de tehlikeye girer.

DPT eski Müsteşarı İlhan Kesici, Irak operasyonu öncesi ve sonrası AB’nin Amerika’ya diş göstermeye ve dik durmaya çalıştığına dikkat çekiyor. Kesici, “Fakat Amerika’nın nüfuzu o kadar güçlü ki bir vuruşta AB’yi böldü. İngiltere, İspanya, Hollanda, İtalya ve AB adayı Doğu Bloku ülkeleri Almanya ve Fransa’ya rağmen Amerika’nın yanında yer aldı. Yani Amerika ABD’nin bacağını kırdı. Euro ile dolar arasındaki rekabet bu savaşın bir uzantısı” diyor.

Türkiye’nin gelişmelerden nasıl etkileneceğine gelince. Türkiye’nin dış ticaretinin yüzde 55’i euro ile gerçekleşiyor. Euro’nun dolar karşısında değer kazanması ihracatçılarımızın rekabet üstünlüğünü ve kârlılığını artıran bir unsur. Euro değer kaybettikçe, AB’ye ihracat pahalı hale gelirken ithalat ucuzluyor. Turizmde euro’ya bağımlılığımız daha fazla. Gelen turistlerin yüzde 80’i ödemelerini euro ile yapıyor. Euro değerini artırınca Türkiye’nin en önemli rakipleri İspanya, İtalya ve Yunanistan’a karşı elimiz güçleniyor. Dış borç ise daha ziyade ABD’ye olduğu için dolar cinsinden ödeniyor. Türk Merkez Bankası’nın rezervlerinin yüzde 65’ini dolar şeklinde tutması da bu yüzden.

Doç.Dr. Yüksel Bırıncı

AB’nın ortak ekonomı polıtıkasi yok

AB’nin Irak konusunda ikiye bölünmesi sürpriz değildir. AB’nin ortak ekonomi politikası olmadığı gibi ortak dış politikası da yoktur; hatta AB’nin döviz kuru politikası da yoktur. Parasal Birlik için önemli olan iç parasal istikrardır, fiyat istikrarıdır. İşte, Parasal Birlik ile birlikte siyasal birliğe giden süreç başlamıştır; ne zaman ki önemli konularda ortak politikalar üretilir ve arkasında durulur o zaman euro doların alternatifi ve AB de ABD olacaktır. Siyasi süreç tamamlanacaktır. Bu süreç uzun olacaktır ve her iki taraf da farklı yönde mücadele edecektir.

Savaşın diğer boyutlarının yanında ağır basan enerji boyutudur. Buna bağlı olarak 11 Eylül tarihi önemlidir. ABD’nin finans merkezlerine yaptırılan saldırı anlamlıdır. Özetle: Eski Ekonomi (enerji şirketleri, otomotiv san., demir çelik san., ağır sanayi v.d. Rockerfelder) Yeni Ekonomi (modern teknoloji şirketleri, internet şirketleri... Bill Gates, T.Allen) arasında yaşanan bir savaş veya mücadele... Bu savaşın birinci ayağını Eski Ekonomi temsilcileri kazanmıştır. Dolayısıyla ABD yönetiminde de söz sahibi olan bu şirketlerin temsilcileri savaşın ikinci ayağını başlatmışlardır. Bu, kamuoyuna 11 Eylül’e bir cevap olarak sunulmaktadır! Savaşın nedeninin petrol olabileceğini destekleyen bir kanıt da ABD’nin uygulamaya koyduğu projedir: Afganistan–İran–Hazar Bölgesi–Basra Körfezi’ni içeren bir enerji sahasını kontrol altında tutmak. Diğer bir ifadeyle, petrol tüketicilerinin çıkarlarının petrol üreticileri karşısında korunması, yani dünya enerji tüketiminde önemli bir payı olan Amerikan toplumunun refahının uzun vadede garanti altına alınması... Dünyanın en büyük ikinci rezervine sahip Irak’ın son 10–15 yıl içinde uyguladığı enerji politikasına bakıldığında ABD şirketlerinin değil Avrupa şirketlerinin, Rus ve Çin şirketlerinin öne çıktığı görülmektedir. İran’ın politikası da dikkate alınmaktadır... Dünyanın en büyük petrol tüketicisi olan ABD bu sahadan kendinin dışlandığını kabul etmiştir. Ayrıca, ABD’nin karşısında sadece bazı Avrupa devletleri yoktur, yukarıda belirtildiği gibi Rusya, Çin, Venezüella, Meksika gibi önemli ülkeler de vardır.

Harun Odabaşı - Sayı: 434 - Aksiyon


Kategoriler

- Başarı - Eğitim - Kişisel Gelişim - Hedef - Ticaret - Muhammed Bozdağ - İletişim - Nasihatler - Kariyer - Dua - Para - istemek - çalışmak - İslam - Abdülhamid Han - iş hayatı - Haber - Ekonomi - Osmanlı Sultanları - Rizik - Karar - Meslek - Osmanlı - Zaman Yönetimi - şükür - Motivasyon - Liderlik - Hedef Belirlemek - II. Abdülhamid Han - alışveriş - Para Kazanmak - istek - Arastirma - Osmanlı Devleti - yaşam - çalışmanın hedefi - Kriz - Hikayeler - Sorumluluk - İşsizlik - özgüven - Dünya Hayatı - Zaman - Nimete şükretmek - İslami ölçüler - içtenlik - duanın kabulü - İmaj - Modelleme - Helal Kazanç

MollaCami.Com