Kariyer | Konular | Kitaplık | İletişim

PARANIN GETİRDİKLERİ VE GÖTÜRDÜKLERİ

İnsanın doğuştan getirdiği bir takım zaafları vardır. Kadına ve paraya/ mala aşırı düşkünlük bunların başında gelir.“İnsan zayıf yaratılmıştır.”ayetinin tefsirinde İbn-i Kesir; “Erkeklerin zayıf olduğu konuların başında kadınların geldiğini ve Sahabeyi Kiram'ın bu ayetin tefsirinde buna ağırlık verdiklerini.” izah eder. “Gerçekten o (insan), mala karşı aşırı derecede düşkündür.” ayeti de insanoğlunun mala karşı zaafını ortaya koymaktadır.
 
Yüce Allah, yarattığı kulunda bu özelliklerin bulunduğunu önceden bildirerek tedbir almasını ve mala/paraya yenik düşmemesini öğütlemiştir. Yenik düşenlerin de dünya ve ahiret manzaralarını Kur'an-ı Kerim'in değişik yerlerinde tablolaştırmıştır. Yazımızın akışı içinde bu tablolardan birini size arzedeceğiz.
 
Günümüz insanı, gittikçe maddeyi daha da kutsamakta, bütün yatırımlarını buna yapmakta, kartlarının hemen hemen tamamını dünya malı için açmaktadır. Avrupai hayatın her türünü taklide yeltenen insanımız da bu sapmadan nasibini almaktadır.
 
....
 
Kantarın topuzunu kaçırmaması için insanımız, para, mal ve makama karşı “duruşunu” iyi tesbit etmesi gerekmektedir. Sahip olduğu mal, para, makam gibi nimetlerin kendisi için birer imtihan vesilesi olduğu, yoksa hayatın gayesinin bu olmadığı bilincini asla yitirmemesi gerekir. Zenginin müslümanlığı, fakirin müslümanlığından biraz daha zor ve sorumluluk gerektiren bir durumdur. Fakirin; zekat, sadaka, hac, mal ile cihad gibi para gerektiren ibadetlerle ilgili sorumluluğu yoktur. Yüce Mevla'nın kendisine emanet vermiş olduğu malı, Allah yolunda harcayıp harcamadığının hesabını vermek durumundadır. Yoksa yığın yığın biriktirdiği paraları, kendisi için cehennemde azap malzemesi olacaktır. Bu konuyla ilgili Kur'an-ı Kerim, “Kenz” ayeti diye bilinen Tevbe suresinin 34-35. ayetlerinde şu tabloyu canlandırmaktadır: “Altın ve gümüşü biriktirerek saklayıp onları Allah yolunda harcamayanlar var ya, işte onları acıklı bir azap ile müjdele. Kıyamette, o biriktirilen altın ve gümüşlerin üzerleri cehennem ateşinde kızdırılacak da, bu mal toplayanların alınları, yanları ve sırtları bunlarla dağlanacak ve onlara şöyle denecektir: “İşte bu, öz nefisleriniz/sırf kendiniz için kasalara tıkıp sakladıklarınız! Artık topladıklarınızın acısını tadın bakalım!..”
 
Âlimlerimizin bir kısmı “zekatı verilen her mal, bâtıni/saklanabilen dahi olsa “kenz” değildir. Ama zekat verilecek miktara ulaşıp da, zekatı verilmeyen her mal da, zâhiri/saklanamaz olsa dahi “kenz”dir hadisi ile amel ederek, “Buradaki infaktan zekat kastedilmiştir.” diye tahsis yoluna gitmişlerdir. Fakat bu manayı, zekat vermeye tahsis etmeye imkan yoktur. Aksine gerekli olan, şöyle denilmesidir; “KENZ, İÇİNDE VERİLMESİ FARZ OLAN KISMIN VERİLMEDİĞİ MALDIR.” Bu hususta zekat ve keffaretler için yapılan harcamalar buna dahildir. Allah'ın dininin hakimiyeti, yani “Îlâyı Kelimetullah” için yapılan harcamalar buna dahildir. Hac, dini ve hukuki hususlar ile kişinin çoluk-çocuğuna yapacağı harcamalar, telef ettiği şeyin tazminatı ve suçların diyetleri olarak verilmesi gereken harcamalar da buna dahildir. Bütün bu harcama kalemlerinin ihlal edilmesi, ayetteki tehdit kapsamına dahildir.
 
Altın ve gümüşün, başka bir ifade ile paranın hakkı, insanlığın faydası açısından yaratılış hikmeti, mübadele vasıtası olması, yani alış-verişi kolaylaştırması ve Allah'ın kullarının gerçek ihtiyacına harcanmasıdır. Üstelik, sadece zenginler arasında dönüp dolaşan bir nimet, bir devlet ve kuvvet olmamasıdır. Para, bütün halk arasında tedavül edilmelidir. İhtiyaçların ehem olanı, mühim olanına, şiddetlisi hafifine tercih edilerek güzelce harcanmalıdır. İhtiyaçların önceliklerine göre sarfedilmesi gerekirken, bazıları onu ya çarçureder, ya da tedavülden çekerek/yastık altı edip herhangi bir yerde gizleyerek yığar ve sımsıkı saklar ve bunları Allah yolunda sarfetmezler. Allah için hakkını vermezler. Bunlar parayı toplayıp saklamak ya da sırf kendi nefisleri için haddinden fazla harcamak suretiyle Allah yolunda infaktan alıkorlar. Bu paralarla Allah yolundan saptırmak için para harcayanlara karşı mücadele etmek varken, bunlar tutarlar parayı hiç bir işe yaramaz hale getirirler. İşte bunlar yok mu? Kim olursa olsunlar, Allah yolunda harcamadıkları ya da mala olan aşırı tutkudan harcayamadıkları, sırf kendi öz canları için sakladıkları malları cehennem ateşinde kızdırılarak bunlarla alınları, yanları ve sırtları dağlanacak, şimdi tadın bakalım şu saklayageldiğiniz şeylerin tadını, bakınız. Bakalım tadı nasıl imiş” denecek.

Sahabe ve Tabiin'in sade / yalın ferdi ve toplumsal hayatının ihtiyaçları, toplanan zekat gelirleriyle kapatılabiliyordu. Emevi halifelerinden Ömer b. Abdülaziz, geçimini maaşla sağlayanlara “herkesin barınacağı bir ev, hizmetçisi, düşmana karşı yararlanacağı bir atı ve ev için gerekli eşyası olmalıdır. Bu imkanlara sahip bulunmayan kimse borçlu sayılır ve zekat fonumuzdan desteklenir.” (diyerek sosyal ve ekonomik ihtiyaçların, yerli yerince toplanıp dağıtılan zekat fonuyla halledildiğini ortaya koyuyordu.
 
Günümüzün Müslümanları, devlet gibi bir güçten mahrum olmalarının dezavantajı ve vicdanlara terkedilmiş olan zekat müessesesini sağlıklı bir şekilde işletmelidir. Bunun yanında Allah'ın dininin kitleye maledilmesi için çağın gerekli tüm iletişim organlarını devreye sokmak uğruna gerekli infakta da bulunmak zorundadır. Harpler cereyan ettikleri devirlere göre değişime tabi olurlar. Devrimizde meydan savaşlarından daha önemli bir savaş şekli vardır ki, o da fikir harbidir. Bu savaşın malzemesi; basın, radyo, televizyon istasyonları ve ilim tesisleridir. Müslüman olmayan kuvvetler, malesef metodlu çalışmalar ve maddi harcamalar sayesinde fikir harbinde müslümanların faaliyetlerini ve iman esaslarını tahrip ediyorlar. Müslümanlar da bu duruma cılız bir çıkışla seyirci kalmaktan başka bir şey yapmıyorlar. Halbuki günümüzün en ehemmiyetli savaş şekli bu çeşit harplerdir.
 
İşte zengin Müslümanlar, inancına sahip çıkarak O'nu mezarlık ve cami dışına da taşıyıp kamuya mal edebilmek için kazancının zaruri ihtiyaç kısmını aldıktan sonra, gerektiği kadarını Allah yolunda harcamalıdır. Yani Allah'ın dininin tanıtıldığı basın-yayın, radyo, TV istasyonlarını en modern şekillerle inşa etmek için paralar seferber edilmelidir. Bu alanda elemanlar ve ilim adamları yetiştirilmesi için finansman kaynakları oluşturulmalıdır. Günümüzün en geçerli cihad alanları buralardır. Cihadla ilgili ayetler incelendiği zaman önce “mallarınızla cihad edin” deniliyor. “Canlarla cihad” ikinci olarak zikrediliyor. Çünkü mallarını Allah yolunda harcayamayanlar, yiğitler meydanında canlarını ortaya koyamazlar. Varlıklı müslümanlar her konuda samimi olmak ve iyi düşünmek zorundadırlar. Kazandıkları; kendilerini kurtarma yerine, cehennem malzemesi olmamalıdır.
 
Müslümanların izzeti ayaklar altında, her türlü zulüm reva görülürken “sırf öz nefisleri için” mallarını harcayanlar, hayat konforunu, İslami yapılanmanın önüne koyanlar, oğlunun-kızının-gelininin lüksü uğruna milyarları su gibi harcayanlar, ehemi mühime tercih etmelerinin müslümanların aciliyet kesbeden davalarını kaale almamalarının, ânın vacibine yatırım yapmamalarının hesabını bir gün vereceklerini unutmamalıdırlar.
 
Selam ve dua ile...
 
M. Talha Çetin
ribat dergisi


Kategoriler

- Başarı - Eğitim - Kişisel Gelişim - Hedef - Ticaret - Muhammed Bozdağ - İletişim - Nasihatler - Kariyer - Dua - Para - istemek - çalışmak - İslam - Abdülhamid Han - iş hayatı - Haber - Ekonomi - Osmanlı Sultanları - Rizik - Karar - Meslek - Osmanlı - Zaman Yönetimi - şükür - Motivasyon - Liderlik - Hedef Belirlemek - II. Abdülhamid Han - alışveriş - Para Kazanmak - istek - Arastirma - Osmanlı Devleti - yaşam - çalışmanın hedefi - Kriz - Hikayeler - Sorumluluk - İşsizlik - özgüven - Dünya Hayatı - Zaman - Nimete şükretmek - İslami ölçüler - içtenlik - duanın kabulü - İmaj - Modelleme - Helal Kazanç

MollaCami.Com