Kariyer | Konular | Kitaplık | İletişim

Tehlikeli Sınırlar

Bulutlarda renk cümbüşünü hayranlıkla seyrettiğimiz gurub vakitlerinde, Güneş dağlara bitişik görünür.Fakat ilim dürbünü ve akıl gözüyle bakan herkes bilir ki; Güneş ile dağlar arasında binlerce dünyanın girebileceği büyük bir mesafe vardır.Üzerinde fazlaca kafa yormadığımız, sathî bir nazarla baktığımızda, birbirine bitişik veya eşdeğer görünen pek çok kavram ve kelimede olduğu gibi (gayret-hırs, iktisat-cimrilik, cömertlik-israf, gıpta-haset vb) arasındaki mesafeyi anlayamayabiliriz.

Gayret, nerede hırsa dönüşür? Tasarruf ve iktisat, hangi safhadan sonra cimriliktir? Cömertlik, hangi sınırdan sonra israftır? Gıpta, gelişme dinamiklerinden biri olurken; haset, neden yakar ve yandırır? Birbirine bitişik gibi görünen bu kavramlar arasında niçin dünyalar kadar mesafeler vardır?



Gayret Nerede Hırsa Dönüşür?

Gayret, alışılmışın üstünde ortaya konulan cehdi ifade eder. Gayretli bir çalışmada; ölçülü olmak, kendini tanımak, hedeflerini belirlemek, tevekkül ve aceleci davranmamak vardır. Hedefe merhale merhale ulaşılabileceğinin şuuru ile mevcut potansiyelini bütünüyle ortaya koyma sancısı vardır. Gayretli bir insan, işinin fizibilitesini yapıp, danışma sürecini tamamlayıp, hedef, plân, program ve kontrol sistemlerini kurduktan sonra "Allah'ım, hakkımda hayırlı olanı nasip et" duasıyla işine dört elle sarılır.

"Benim, bana olan şuur ve ilmimin nispeti, Hâlık'ımın bana olan nazar ve ilmine nispetle bir kıl gibidir" inancına sahiptir. Kendini hayat gemisindeki dümenin başında vazifeli bir memur bilir. Şuurlu bir teslimiyet ve tevekkülle çalışır. Sebepleri gözardı etmez, lâkin bunu Rabb'inin Hakîm ismine mazhar olmak niyetiyle yapar. Sebeplere gereği gibi riayet etmemenin Allah'ın tabiata koyduğu yaratılış kanunlarına isyan olduğu idrakiyle, fakat neticeyi sebeplerden değil, Allah'tan bekleyerek çalışır.

Hırs ise ölçü tanımaz. Şiddetli arzular fikir suretini giyer. Değerler yavaş yavaş geri plâna atılmaya başlar. Merdivenler beşer onar aşılmaya çalışılır. Hırs sahibi, ayaklarını unutur, kanatlara sahip olduğunu sanır. Tıpkı İkarus gibi...

İkarus'un babası, balmumuyla birbirine tutturduğu teleklerden bir kanat yapar. "Uçacağım diye yorma kendini, alır götürür bu kanatlar seni tâ yükseklere" der çocuğa. Çocuk süzüle süzüle yükselmeye başlar iyice. Uçtukça öyle gururlanmaktadır ki... İkarus, giderek kendi maharetiyle uçtuğuna inanmaya başlar. Yükseldikçe yükselir. Bu arada kanatları tutan balmumu erimeye başlar. Ve sonunda İkarus düşüverir tepetakla.

Hırslı insan, susadıkça deniz suyu içen adam gibidir; "daha..., daha..." der, ısrarla.. "Allahım Sen hakkımızda hayırlı olanı bilirsin, hayırlıysa nasip et" diyemez. Sınırsızlık ve ölçüsüzlük, şarampoller ve karambollerle dolu bir otobana çeker hırslı insanı. Vicdanı zaman zaman yol bulup sorar: "Nedir ruhumu taşlaştıran?" Cevap sislerin ardındadır ve belirsizdir.

Çevresinde gerçekten dost olan biri kalmışsa şayet, fısıldar yavaşça: "Hızlanan oyunun kurallarına dikkat et! Hız arttıkça görüş açışı sıfıra düşer. Bir zaman sonra hayat düz bir çizgiden ibaret olur. İnsan ruhuna hitap eden her şey o çizginin içinde kaybolup gider. O zaman hayat yavaşlatılmalı..." Yavaşlamayı arzu ettiğinde ise, ne yazık ki frenlerinin patladığını, tutmadığını fark eder ve "hırs, sebeb-i hâsâret" olur.

Başarı merdivenini hırsla ve süratle çıkan birçok insan, merdivenin yanlış duvara dayalı olduğunu anladığında, iş işten geçmiştir çoğu zaman.

Aklı sarhoş, ruhu serseri, kalbi geveze yapan bu toplum atmosferi içinde farkına varmadan bizim de gayretimiz her an hırsa dönüşebilir. Biz de hırsa kapılabilir, eğeye bulaşmış ciğeri yalarken; dilinden akan kanları, farkına varmadan yalayan kedinin durumuna düşebiliriz. Gayretle dağın zirvesine tırmanırken, dağın öte yamacının hırs uçurumları ile dolu olduğunun geç farkına varabiliriz. Otokontrolümüzdeki bir anlık boşluk, bize de ağır faturalar ödetebilir. Kıyamet kopmadığına göre imtihan devam etmektedir.

Her insan için gayretin hırsa dönüştüğü sınır farklıdır. Bu sınır; yapılan işten çok, işi yapan insanın vasıfları ile ilgilidir. Derede boğulanlar olduğu gibi, deryayı ayağı ıslanmadan aşanlar da vardır. Küçük bir bakkal dükkânını işletirken hırsa kapılan, değerlerini ayaklar altına alan insanlar olduğu gibi, ölçülü, bilgili, değerlerinden taviz vermeksizin gayretle çalışan, holding idare eden becerikli insanlar da vardır. Önemli olan insanın kendini tanıması ve vasıflarına, birikimine uygun hedefler belirlemesidir.

La Fontaine "Öküze benzemek isteyen kurbağa" masalında kurbağanın çevresine caka satmak ve öküz gibi kocaman bir cüsseye sahip olabileceğini göstermek hırsıyla şişindikçe şişindiğini ve nasıl patladığını anlatır. Hepimiz için değişken olan gayretin hırsa dönüştüğü tehlike sınırı aşıldığı takdirde mânen ve maddeten patlamaya namzediz demektir.

Tehlikeli sınırlar, gayret-hırs arasında olduğu gibi, cömertlik-israf, iktisat-cimrilik gibi hayatımızı kuşatan birçok kavram arasında uzanmaktadır. Gerçeğin bir yüzüne bakmak çoğu zaman bizi gerçekten uzaklaştırmaktadır. Şahsî görme ufkumuza daimî olarak açıklık kazandırmak ve onu derinleştirmek, alışkanlıklarımızı eleştirel bir bakış açısıyla gözden geçirmek, gerçekleri objektif olarak görme disiplini kazanmak, tehlikeli sınırlardaki yolculuğumuzu daha emniyetli hâle getirebilir.


Adnan ŞİMŞEK


Kategoriler

- Başarı - Eğitim - Kişisel Gelişim - Hedef - Ticaret - Muhammed Bozdağ - İletişim - Nasihatler - Kariyer - Dua - Para - istemek - çalışmak - İslam - Abdülhamid Han - iş hayatı - Haber - Ekonomi - Osmanlı Sultanları - Rizik - Karar - Meslek - Osmanlı - Zaman Yönetimi - şükür - Motivasyon - Liderlik - Hedef Belirlemek - II. Abdülhamid Han - alışveriş - Para Kazanmak - istek - Arastirma - Osmanlı Devleti - yaşam - çalışmanın hedefi - Kriz - Hikayeler - Sorumluluk - İşsizlik - özgüven - Dünya Hayatı - Zaman - Nimete şükretmek - İslami ölçüler - içtenlik - duanın kabulü - İmaj - Modelleme - Helal Kazanç

MollaCami.Com