Kariyer | Konular | Kitaplık | İletişim

“İtibarı Korumak Zordur, Başarının Sırrı Güvende”

Ahmet Zorlu, prestiji dibe vurmuş Vestel’i aldığında bankalara, “Vestel’e güvenin ben arkasındayım” dedi. Efsane adıyla anılan 5 bin hatalı televizyonu değiştirdi, müşterinin güvenini kazandı. Bugün 5 milyar doları aşan cirosuyla Vestel, işte bu itibar ve felsefeyle dünya sıralamalarına girdi. Güvenirliliğin çok önemli olduğu söyleyen Ahmet Zorlu, “Babam dürüstlüğü öğretti. Yapamayacağınız şeyler için söz vermemeyi öğretti. Söz verdiyseniz ne pahasına olursa olsun onu yerine getirmeyi öğretti. İsterseniz işinizi kaybedin, ama güveni ve itibarı kaybetmeyin dedi” diye konuşuyor.
 

“Bugün Türkiye’nin bu noktalara gelmesinde iş dünyasının çok büyük payı var. 1983’te ihracatımız 2,6 milyar dolardı. Bugün özel sektör 80 milyar dolar ihracat yapıyor. İş dünyasının bu güvenirliliği olmasaydı bu ihracat yapılamazdı.”
 
Yukarıdaki değerlendirmenin sahibi Ahmet Zorlu, Türk iş dünyasının sahip olduğu itibarın Türkiye ekonomisini bugünlere taşıdığına inanıyor. İtibarı sürdürmek için de yapılması gerekenlerin belli olduğuna dikkat çekiyor. Zorlu, “Çok uzağa gitmeyelim. 2001’de Türkiye’nin içine düştüğü çukura bakın, bir de bugüne bakın. O gün 4 milyar dolar para aldık, yer yerinden oynadı. Bugün yalnız biz bankamızı 3 milyar 250 milyon dolara sattık. Yani, güven olduğu takdirde devamlı ileri gidersiniz.”
 
İş yaşamı boyunca itibara çok önem veren Ahmet Zorlu, bugün geldiği noktayı belki de bu hassasiyetine borçlu. Verdiği sözleri tutarak müşterisinin güvenini kazanan Zorlu, bu uğurda kimi zaman sırtında çuval taşıdı, kimi zaman yollarda soğukla boğuştu. Ama her zaman müşterisine zamanında, kaliteli ve temiz mal ulaştırdı. Bu yolla kazandığı itibar ise ona 40 yıllık müşteriler kazandırdı. İşte bu felsefe Zorlu Holding’i yarattı.
 
Zorlu Holding’in kaptanlığını yapan Ahmet Zorlu, ailesinin ve kendisinin itibar yaklaşımını başından geçen olayların ışığında Capital’e şöyle değerlendirdi:
 
“Bankalara Vestel’in Arkasındayım Dedim”
İtibar çok önemli, onsuz hiçbir şey olmaz. Zorlu Holding’in geçmişine baktığınız da itibara hep öncelik verildiğini görürsünüz. Bugün tekstilde 40-45 yıldır bizimle çalışan müşterilerimiz var. Babadan evlada, evlattan toruna işler devredilmiş, ancak bizden kopmamışlar. Bu da tabii ki güvenden kaynaklanıyor.
 
Bence itibarda en önemli olgu güvendir. Vestel’i aldığımızda o günkü yönetimden kaynaklanan nedenler dolayısıyla şirketin itibarı kalmamıştı. Kendi çalıştığım bankalara “Vestel’e güvenin, ben arkasındayım. İstediğiniz güvenceyi veririm” dedim ve kolları sıvadık. Olması gerekenler belliydi, müşterinin beklentileri vardı.
 
Geldiğimde Efsane diye bir TV çıkarmışlardı. Bazı hatalar olmuş ve ürünle ilgili birçok şikayet aldık. Arkadaşlarımız sorunu tespit etmiş, ama 30-40 bin TV satılmış. “Derhal bunlar değiştirilecek” dedim. Arkadaşlarım, “Aman efendim 40 bin TV’yi nasıl değiştireceğiz?” dedi. 40 bin TV’nin hepsinin arızalı olamayacağını, değiştirmelerini söyledim. Sonuçta 5 bin TV değiştirdik. Bu beni batırmadı, yukarıya çıkardı. Şikayet aldığım zaman bizzat kendim o tüketiciye telefon açarım. Önce özür dilerim ve derdini dinlerim. Bu şekilde bizden soğumuş tüketiciyi tekrar kazanırım.
 
Güvenirlilik Nasıl Oluşur?
Babamdan bize o kadar büyük bir servet kaldı ki, o bize dürüstlüğü, işin iyi yapılması gerektiğini öğretti. Güvenirliliğin nasıl oluştuğunu gösterdi. Babam çok titiz bir insandı. O dönemde dokumacıdan mal gelir ve balya yapılırdı. Babam balyaların yapılışını, hesap kitap yaparken oturduğu yerden izlerdi. Eğer balyanın bozuk yapıldığını görürse, hemen müdahale eder, bozuk balyaları atar, nasıl yapılacağını gösterirdi.

Müşterinin siparişini ulaştırıyorsun. Ama bu mal satmak demek değildir. Ben arkadaşlarıma da bunu söylüyorum. Müşteriye mal sağlam ve tertemiz ulaştırılacak. Çoğu zaman çalışma arkadaşlarım çok titiz ve sinirli olduğumu söylüyor. Halbuki haksızlığa tahammül edemiyorum.
 
Bir gün Sultanhamam’a gittim. Bizim perdelerden birini getirdiler. Bir baktım, perdede kafamın girebileceği kadar kocaman bir delik var. O gün sabahı zor ettim, uyuyamadım. Sabah fabrikaya girdim. Bütün işçileri yanıma çağırdım, delik perdeyi havaya kaldırdım. Hiç konuşmadım. İşçiler de bana bakıyor. “Ben konuşmayacağım, siz konuşacaksınız” dedim. “Siz kendinizi benim yerime koyun. Müşterinin karşısına gittiniz, size bunu verdi. Benim yerimde olsanız ne yaparsınız?” Kimsede çıt yok. Şimdi ben oldum sinirli, titiz adam. Oysa güvenirlilik buradan gelir. Müşteri ziyaretleri yaptığım dönemlerde müşterim, yanında başka pazarlamacılar veya başka bir işi olsa bile beni kapıda karşılardı. Bu ilgi güvenirlilikten kaynaklanırdı. Her gittim yerde alnım açık, yüzüm paktı.
 
“Malları Sırtımda Taşıdım”
1960’ların sonu Trabzon’dayken Rize’ye haftada bir mal götürürdük. Bir minibüs kiralar, siparişleri doldururduk. Bir cuma günü aldık malı, gidiyoruz. Yol çökmüş. Gitmenin imkanı yok, balçık. Açmak için çalışıyorlar, ama olmuyor, kimse geçemiyor. Saat 2 oldu. Soğuk bir kış günü ve 4-4.30 gibi hava kararıyor. Geriye döneceğim, ama müşteriye malı teslim edip tahsilat yapmam lazım. Karşı tarafta birkaç tane minibüs duruyordu, “Rize aktarma” diye bağırıyorlardı. Çamurların içinden atlayarak gittim. Şoföre, “Karşıdaki minibüsteki mallar Rize’ye gidecek. Malları taşıyalım, Rize’ye götürelim” dedim.
 
O zaman taşımanın bedeli neyse iki katını verdim. Malları sırtımızda ikimiz taşıdık, Rize’ye gittik. Malları dağıtıp tahsilatları akşama kadar bitirdim. Neyse geri dönmek üzere yolda bir kamyona el salladım, durdu, Trabzon’a gidiyormuş. Taksi tutup da gidebilirdim, ama taksi parası vermek istemedim. Yolun kapalı kısmına gelince kamyon kaldı, ben çamurun içine batarak karşıya geçtim. Karşıda bekleyen aracın şoförüne beni götürür müsün dedim, şöyle bir baktı bana, “Ayağın çamurlu seni arabaya almam” dedi. Orada çeşme vardı. Çıkardık temizlendik, içeriye girdik, Trabzon’a gittik. Ayakkabıyı tekrar giymeye imkan yok, yalın ayak yürüyerek eve gittim. Dolayısıyla müşteriye şartlar ne olursa olsun malı yetiştirdik.
 
Her Şey Mal Teslimatı İçin
Kastamonu’da işleme yaptırıyoruz. Oraya gittim. Otobüsle Ilgaz’a çıkıyoruz. Derken durduk. Çığ düştüğünü söylediler. Çığ düşmesinin ne demek olduğunu da bilmiyorum. İlk defa duydum. Bekledik. Aradan bir iki saat geçti, tekrar yola çıktık. Otobüs kardan ve sisten gidemiyor. Muavin otobüsün önünde yürüyor, şoför de onu takip ediyor. Neyse zor şartlar altında Ankara’ya ulaştık. Oradan Trabzon’a geçeceğim. Otobüse çuvallarımı almıyorlar. Yazıhanede bizim ambar işlerimizi yapan bir arkadaşı gördüm. O devreye girdi, malları aldılar. Ancak, otobüsün içersinde koridorlarda set üstü ufak ocaklar var. Herkes paltolarını giymiş. Neden olduğunu anlamadım. Neyse torpil yaptılar, önden yer verdiler, otobüse bindim. Ama keşke arkadan yer vermiş olsalardı. Otobüs hareket etti, yarım saat sonra nasıl üşüyoruz biliyor musunuz, donuyorsunuz. İçerisi buz gibi. Diz çöküyorum olmuyor, kalkıyorum olmuyor, ısınamıyorum. Sungurlu’da yemek molası verdik. Orada sobanın yanında ısınırken garson çorbayı başımdan aşağı döktü. Neyse üzerimi değiştirdim. Yola çıktık ve eve geldim. Kapıyı eşim açtı. Daha 2-3 aylık evliyim. Benim yüzüm gözüm simsiyah, sadece gözlerim parlıyor. Eşim beni görünce korktu. Yani, bunlar para kazanmak için değil, sözünü yerine getirmek, mahcup olmamak, güvenirliliği sağlamak için yaşandı.
 
“Malın Yüzde 50’sini Fabrika Satar”
Müşterime zamanında, kaliteli malı gönderdim. Para kazandıracaksın ki sana bağlanacak. Temiz mal vereceksin ki bir daha sana gelecek. Bunlar, güvenirlilik dediğim kavramı oluşturuyor. Bunları çok uzaklarda aramamak gerekir. Şikayet aldığım zaman çok üzülüyorum. Sadece geçen ay 2,5 milyon dayanıklı tüketim ürünü ürettik. Bir tane dahi şikayet gelse beni rahatsız ediyor. Eğer fabrikanızda üretimde çalışan da şikayetlerden rahatsız olursa hata oranı azalır.
 
Gelen şikayetleri her gün konuşuyoruz, gerekli değişiklikleri yapıyoruz. Mesela geçen gün Vestel servislerinde değişiklik yaptık. Eve servise giden görevli yanında terlik götürecek. Beyaz önlükle gidecek. Eldiven giyecek. Müşteriyi rahatsız etmeyecek, tertemiz gidecek. Ürünü arızalanmış müşteri bu nedenle öfkeli olabilir. Ama güler yüzlü servis elemanı geldi, özür diledi, bembeyaz önlüğü, elinde terliği ile içeriye girdi. İşte orada müşteri değişir, öfkesini kaybeder.
 
Aynı şekilde fabrikalar da düzenli ve temiz olmalı. Vestel City’de 8 fabrikamızın müdürleri fabrikamız nasıl daha düzenli olur diye birbirileriyle yarış yapıyor. Ürettiğiniz malın yüzde 50’sini fabrikanız satar. Fabrikanızın müşteriyi cezp etmesi, güven hissi uyandırması lazım. Bugün grup olarak 3 milyar dolar ihracat yapıyoruz. Kara kaşımız kara gözümüz için malımızı almıyorlar.
 
“Bütün Rakiplerimizi İzlerim”
Babam öncelikle dürüstlüğü öğretti. Yapamayacağınız şeyler için söz vermemeyi öğretti. “Söz verdiyseniz, ne pahasına olursa olsun onu yerine getirin” dedi. “İsterseniz işinizi kaybedin. Ama güveni, itibarı kaybetmeyin” diye öğüt verdi.
 
Bir gün arkadaşlarımıza bir konuşmamız sırasında dedim ki, “bir yerde mücadele veriyorsan kaçmayacaksınız.” Ben küçükken koşarken ayakkabım çıkardı, geri döner ayakkabımı alırdım. Bırakmazdım. Bu yokluktan değil, kendine olan güvenin bir sonucudur. Önce kendine güveneceksin.
 
Kendine güvenmezsen iş yapıyorsun sana kim güvenecek? Geldiğim noktadan memnum demek insanları rehavete sokar. Dolayısıyla alacağımız daha çok yolumuz var. Pazar günü bir yerden geçiyordum, bizim servislerden birinin levhasını gördüm, kirliydi. Pazartesi günü geldim, uyardım. Önce yaptığın işi kendin beğeneceksin sonra başkalarına sunacaksınız. Yeni konsept mağazalarımıza bakınca kendi kendime diyorum ki acaba daha iyisini nasıl yaparız? İyinin sonu yoktur. Devamlı olarak bütün rakiplerimizin mağazalarını gezerim. Daha iyi bir şey görürsem, biz niye bunu yapamıyoruz diye sorarım kendime.
 
“Güven Varsa, İleri Gidersiniz”
İtibarı korumak kolay değil. Her zaman tetikte oldum. Çünkü, iş hayatında çok rahatlıkla yukarılara çıkabilirsin. Ama zirvede kalmak zor iştir. “Bu iş elimden giderse ne yaparım” diye her zaman düşünürüm. İnsanın içinde her zaman kaybetme korkusu olacak. Yarını, geleceği, gelecek kuşakları düşünmek zorundayım.
 
Dürüstlük olmazsa olmazlardan bir tanesidir. Dürüstsün ama çalışmıyorsun. Çalışkansın ama dürüst değilsin. Hiçbir işe yaramaz. Örneğin Sultanhamam’da iş sözle yapılırdı.
 
Türkiye’nin bu noktalara gelmesinde iş dünyasının çok büyük bir payı var. Bugün özel sektör 80 milyar dolarlık ihracat yapıyor. 1983’te 2,6 milyar dolarmış. Bugün bunun fazlasını sadece bizim grup yapıyor. İş dünyasının bu güvenirliliğin olmasaydı, bu ihracat yapılamazdı. Güvenirlilik arttığı vakit herkes Türkiye’ye gelecektir. 2001 krizinden bugüne Türkiye’deki güvenirlik arttı mı? Siyasi istikrar geldi mi? İşte bunu sürdürmemiz lazım. Güvenirliğimizi artırmak için doğru şeyleri yapmak gerekiyor. Doğrular da belli. Çok uzağa gitmeyelim. 2001’de Türkiye’nin içine düştüğü çukura bakın, bir de bugüne. O gün 4 milyar dolar para aldık, yer yerinden oynadı. Bugün yalnız biz bankamızı 3 milyar 250 milyon dolara sattık. Yani, güven olduğu takdirde devamlı ileri gidersiniz.
 
Vestel Bölgesel Güç Oluyor
TV’de dünya üreticilerinin içinde ilk 3’e giriyoruz. Vestel’in dünyada bir ismi var. Biz en iyisini yapmak istiyoruz. Biliyorsunuz LCD üretiyoruz. Şimdi bazı parçaları Türkiye’de üretmeye başladık. Üretime Avrupa’dan daha önce başladık. Markalaşma ile ilgili çalışmalarımız devam ediyor. Türkiye’de bilinen bir markayız.
 
Markayı dünyaya açmak, elektronikte marka olmak kolay değil. Avrasya, Rusya, Türk Cumhuriyetleri, Ortadoğu, yani kendi bölgemizde bunu başlattık. Hayalimizde vardı. Bugün Rusya’da, İran’da, Türk Cumhuriyetleri’nde bir marka olduk. Irak’ta bir numarayız.
 
Bölgesel güçten global olmaya uzanan süreç tabii bir nefes işi. Mesela Güney Kore çok marka yarattı. Devlet sanayici ile işbirliği yapmış ve dünya markaları yaratmışlar. Bizim de bunları yapmamız lazım. Kore ikiye ayrıldı, zor zamanlar geçirdi, ama bugün dünya ekonomisi onlardan bahsediyor. Niye bizden de bahsedilmesin?
 
Kendi gücümüzle istihdam yaratıyoruz, vergi veriyoruz, ihracat yapıyoruz ve kendimizi büyütmeye çalışıyoruz. Ayrıca güvenirliğimizi de stabil halde tutmak için çaba sarf ediyoruz. Bunlar bu ülkede kolay değil. Üstüne basa basa söyleyeyim, Zorlu hiçbir şaibesi bulunmayan bir gruptur. Bunu gittiğim her yerde söylüyorlar. Bizim en büyük servetimiz bu ve bunun değeri paha biçilmez. Milyon dolarlarınız olsa bile itibarınız yoksa hiçbir anlamı yok.
 
“Krizde İtibarım İçin Hiç Endişelenmedim”
 
*İşlerinizle ilgili olarak itibarınızın zedeleneceğinden kaygılandığınız anlar oldu mu?
 
Her zaman bir işi düşünerek, araştırarak yaparız. Yeni işlere girerken hayalperest olmayız. Aile arasında her zaman konuştuk, tartıştık. Bu işe girer ve muvaffak olamazsak bizi yok eder mi? Yatırdığımız parayı olduğu gibi kaybedersek bize ne olur? Biz yeni işlere bunların hesabını hep yaparak girdik. Yeni işte başarısız olsak bile öbür işlere zarar vermemeli.
 
1990’lı yılların sonlarına gelinceye kadar grubumuz yatırımlarının yüzde 80’ini kendi öz sermayesiyle yaptı. Bankayı kurduk, hiçbir zaman için bankadan şu kadar para elde ederiz, bu kadar kredi alırız gibi bir durum olmadı. Olsaydı bugün böyle olmazdı.
 
*2001 krizi sistemle alakalıydı. Yani sizin dışınızda gelişen bir durumdu. Kriz olduğunda itibarınıza gölge düşeceği endişesi yaşadınız mı?
 
Endişelenmedim. Kendi işimi biliyordum. Ancak, dışarıdaki bankalar bunlara da el konulur mu diye endişe etti. Elimiz bankamızın içinde değildi. Sağındaydık, solundaydık, arkasındaydık, destekleyiciydik. Kriz olduğunda grupta 100 milyon dolar paramız vardı. Çekilme olur diye götürdük bankaya yatırdık. Bugün grubumuzda 28 bin çalışanımız var. 28 bin kişinin bütün sorumluluğunu da bu kurumlar ve biz aldık. Taşımak mecburiyetindeyiz. O insanlar bize güvenmiş. Bunun sorumluluğunun ne olduğunu çok iyi biliyoruz.
 
“Cazip Fırsat Çıkarsa Değerlendiririz”
 
5 Alanda Büyümeyi Sürdüreceğiz
Artık uluslararası bir grubuz. Yurtdışında yatırımlarımız var, daha da olacak. İsrail ve Rusya’da enerji santralleri kuruyoruz. Rusya’da beyaz eşya ve TV fabrikası kurduk. Bu yatırımları da buranın güçlenmesi için yapıyoruz. Örneğin satın almamız tek. Daha güçlü ve rekabetçi hale gelmek için bunlar gerekli. Biliyorsunuz bankacılıktan çıktık. Enerjinin içindeyiz ve büyütmek istiyoruz. Vestel’in 4 milyar doları, tekstilin ise 1 milyar doları aşan cirosu var. Enerji 300 milyon dolar civarında. Diğer şirketlerimize göre enerji küçük kaldı. Büyütmek istiyoruz. Türkiye’nin enerji yatırımlarına ihtiyacı da var. Dolayısıyla fırsatları değerlendirmemiz gerekiyor. Beyaz eşya, elektronik, tekstil, enerji ve perakendecilik olmak üzere 5 alanda büyümemizi sürdüreceğiz.
 
Denizbank’ın Parası Ne Olacak?
Önümüze teklifler geliyor, değerlendirme yapıyoruz. Diyoruz ki bizim elimizde zaten 28 bin çalışanımız var. Biz bu ülkede gerektiği kadar istihdam yaratıyor, ihracat yapıyoruz. Ama bu ülkenin yararına olan işlerde de olmak istiyoruz. Bulunduğumuz 5 sektörde büyüdük, daha da büyüyeceğiz. Ondan sonra da bize çok cazip fırsat gelirse, onu da değerlendiririz. Yeni yatırımlar yapacağız. Ancak, daha dün bir bugün iki. Değerlendirme aşamasındayız. Para durmakla bir şey olmaz, yatırımda değerlendireceğiz. Fırsatlar doğar, hiçbir zaman bitmez. Bakarsınız çok iyi bir teklif gelir, niye girmeyeyim?
 
“Vestel’i Satmak Gibi Bir Fikrim Yok”
 
*Vestel’e talip olan çıkıyor mu?
Biz her teklifi değerlendirmeye alırız. Ancak, bugün Vestel’de böyle bir teklif yok. Ama zamanında oldu. Girişimler oldu, ortaklığa değer bulamadık, vazgeçtik. Katkısı olmayan bir ortağa benim ihtiyacım yok.
 
*Vestel’i de Denizbank gibi satar mısınız?
Yok, satmam. Ama ortaklık yapabiliriz. Çok güzel bir para verirlerse, tabii bilemem. Ama şu an Vestel’i satmak gibi bir fikrimiz yok. Gelip bir şeyler katacaksa ortaklık yaparım, katmayacaksa onu da yapmam.
 
*Bir şeylerden kastınız nedir?
Beni daha ileriye götürebilecek. Örneğin bugün yaptığım ciroyu 3 misline çıkaracak. Global oyuncu olma yolunda destek olacak. O zaman oturup konuşurum. Vestel bugün dünyada yerini aldı, kendi teknolojisini kendi üreten bir şirket haline dönüştü. Bir günde 100 çeşit televizyonu üretebilecek güce sahibiz. Böyle bir şirket yok dünyada.
 
*TV’de para kazanmak zorlaştı deniliyor? Gerçek nedir?
Doğru değil. Ancak, Türkiye LCD’nin ekranını üretme fırsatını kaçırdı. Bunun ikinci aşaması olan, bazı parçaları Vestel üretmeye başladı. LCD’de rekabet çoğaldı. Rekabetin az olduğu dönemlerde çok iyi para kazanıyorlardı. Şimdi durum değişti. Dünyada da yatırımların bir kısmı askıya alındı. Zaten TV’de eskiden beri çok büyük kâr marjları yoktu. Türkiye’de bugün TV’de yan sanayi ile birlikte en az istihdam 100 bin kişidir. Hala daha yatırım yapıyoruz. Para kazanmıyorsak niye yatırım yapalım?
 
Ebru Fırat


Kategoriler

- Başarı - Eğitim - Kişisel Gelişim - Hedef - Ticaret - Muhammed Bozdağ - İletişim - Nasihatler - Kariyer - Dua - Para - istemek - çalışmak - İslam - Abdülhamid Han - iş hayatı - Haber - Ekonomi - Osmanlı Sultanları - Rizik - Karar - Meslek - Osmanlı - Zaman Yönetimi - şükür - Motivasyon - Liderlik - Hedef Belirlemek - II. Abdülhamid Han - alışveriş - Para Kazanmak - istek - Arastirma - Osmanlı Devleti - yaşam - çalışmanın hedefi - Kriz - Hikayeler - Sorumluluk - İşsizlik - özgüven - Dünya Hayatı - Zaman - Nimete şükretmek - İslami ölçüler - içtenlik - duanın kabulü - İmaj - Modelleme - Helal Kazanç

MollaCami.Com