Kariyer | Konular | Kitaplık | İletişim

İstemekten Vazgeçenler

Sonsuz hayatımızın sarayları, dünyadaki içten isteyişlerimizden yaratılır. İstemeyi terk ettiğimizde, kazanımlarımız son bulur.

Arzuları çok güçlü olanların hayatları çok zor, yorucu; ama, renkli ve coşturucu geçecektir. Hedefsiz ve küçük düşünenlerin dünyaları ise, bir avuç vadide macerasız, sessiz ve ıssız olacaktır.

Gençlerden biri, köyünde koyun güderken, Kaderin Sahibi'nin ona sunduğu okuma fırsatını değerlendirerek, öğretmen oldu. Çok geçmeden Zahide Hanım'la evlendi. Sonra ikiz erkek çocukları ve ardından da bir kızları dünyaya geldi. Çocuklar hastaydı; erkek ikizlerin yıldırıcı hastalıklarını atlattıklarım sandıkları sırada, kızlarının aylar süren hastalıkları başlamıştı.

Öğretmen, maaşıyla ayakta durmaya çalışıyordu. Bir yandan akrabalarına yardım gönderiyor; diğer yandan eşinin ve çocuklarının bitmeyen hastalıklarıyla boğuşuyordu. Akrabalarının maddî ihtiyaçları öğretmenin sorumluluklarını artırmış; yükler sırtına dağ gibi çökmüştü.

Öğretmen acılı maceralarla dolu bir hayat yaşadı. Herkese tebessüm etti; isteyen herkese yardım etmeye çabaladı. Yoruldu, ezildi, tükendi, ölmek bile geçti aklından, vazgeçti, yine düşündü. Ölürse kaçabilecek miydi? Kaçarsa, dostları daha mı huzurlu yaşayacaktı?

Yılların saçlarını ağarttığı, yüzünü çizgilerle bezediği öğretmen, bir akşam, omuzları çökmüş; başını önüne eğmiş bir hâlde evine gidiyordu. O gün uzak illerdeki üniversitelere dağılan çocuklarına aylık harçlıklarını gönderemediği gündü.

Daha fazla istemekten vazgeçmek, oracıkta bir kar tanesi gibi toprağa düşüp erimek istedi. Dua edecek hâli kalmamış gibiydi. Bir yanı, ölüp unutulup gitmeyi arzuluyor-du. Diğer yanı ise tüm sevdiklerini hasretle kucaklıyor, onlardan hiç ayrılmamayı, hayatı dopdolu yaşamayı istiyordu. Son bir can havliyle, bir kez daha dua etmek istedi; ama, kalbi kırılmıştı. Evrenin Sahibine yönelen ruhu, küsmek istiyor; dudakları bir cümle daha söyleyemiyordu. Küsüp gidemiyordu da. Çünkü, yardım isteyebileceği başka kimse olmadığını iyi biliyordu. Yaşadığı zorlukların hikmetini de hissedebiliyordu aslında. Zira Allah Cebrail (as) aracılığıyla Peygamberine selâm göndermiş ve şöyle demişti: "Ben dünyanın dostlarım için acı, bulanık, dar ve sıkıntılı olmasını vahyettim. Ta ki bana kavuşmayı özlesinler."58

Başı önünde evine yaklaşırken, müthiş bir ruhsal evren canlandı zihninde. Cennetin melekleri coşkular hâlinde çalışıyor, kalbinden çıkan içten dualardan, göz alıcı vadiler ve ışıklı gökdelenler inşa ediyordu...

Mekansız bir sesin uyarısıyla irkildi: "Neden vazgeçiyorsun? Bu melekler, sonsuz hayatında sana sunulacak şu vadilerin inşasını temsil ediyor. Senin yakarışlarınla beslenerek çalışan şu ruhsal evreni, duadan ve direnmekten vazgeçerek neden mahzun bırakıyorsun?

Sana eşin ve işin sunuldu! Ahlâklı ve onurlu üç çocuğun baba-sısın. Eğittiğin binlerce çocuğun anne babası seni sevgiyle selâmlıyor. Sen tarihte iz bırakıyorsun, sen öğretmensin. Bunlann hiçbiri bile olmasa, şu Güneşin altında toplananlara katılmak ve Evrenin Sahibinin icraatlarının ihtişamından haberdar olabilmek bile çok büyük bir sevinç kaynağı değil midir?

Şu sağ köşedeki ruhanî canlılar geçen yıl Kandil Gecesi döktüğün gözyaşlarıdır. O geceden beri senin için iyilik dilemeye devam ediyorlar. O canlı sesler, senin seslerin! Kalbinden içtenlikle çıktıkları için, birer ruha dönüştümlerek canlandırıldılar.

Sol taraftaki tepeyi aydınlatan nuru görüyor musun? O, senin her gün gördüğün Güneş değil. O, senin hasta kizının kırık kalbinden kopan yakarışları temsil ediyor. İstiyorsan daha da geçmişe git ve yıllarının nasıl da ışıklarla kuşatıldığını görüver!

Bu kadar önemli olmayı sen istemiştin. Hani altı yaşında, daha ilkokula yeni başlayacağın günlerde, rahmetli deden hasta ; yatağında inlerken, seni ona bakmakla görevlendirmişlerdi. Yanı başında beklerken, her susadığında, elinde ibrikle ve bardakla hemen koşuyordun. Sonra öldüğü haftanın perşembe akşamı, hıçkırıklarla sana yönelmişti de "Allah seni hepimizin onuru yapsın!" demişti. Sen de 'Allah'a söz veriyorum dede, üzülme, ben hepinizin onuru olacağım.' demiştin. Allah, sözünü tutabilmen için sana yardım ediyor, görmüyor musun?

Büyük bir söz verdin Rabbine; bu yüzden imtihanın çetin. Yoklukla yüzleşmeseydin, bu kadar içten olabilecek miydin? En candan sevdiklerin hastalıktan inlemeseydi, yakarışlarınla ruhundan bu kadar nuranî varlık yaratılacak mıydı? Ağlamayı bilecek miydin? Evrenin Sahibine ne denli muhtaç olduğunu tüm hücrelerinle hissedebilecek miydin? "Hastalık Allah'ın yeryüzündeki kamçısıdır. Onunla kullarını eğitir."59 sözünden ders alabilecek miydin?

İşte bu bir avuç ömürde, dualarından ve isteklerinden doğan ruhlar orada... Onlar senin ordun. Onlar senin adına, senin dileklerine destek oluyor. Bu üstün ufuklarla bağını koparıp, tüm bu zenginliği yok etmek mi istiyorsun? Günü geldiğinde kanatları üzerinde semaya yükseleceğin bu dostları mahzun bırakacak mısın?"

Öğretmen kendine geldi. Kalbine doluşan anlamlar, aklını başına getirmişti. Derin bir nefes aldı. Gözlerini sildi çabucak, hafiften tebessüm etti. "Vazgeçmiyorum!" dedi gülmeyle ağlamayı karıştıran bir sesle. "Vazgeçmiyorum! Vazgeçmiyorum! Sonsuzluktaki dostlarımdan vazgeçmiyorum."

Ardından, mırıldanmaya başladı: "Evet, dünyayı sırtıma ben aldım. Hayatta herkesin bir imtihanı var; çocuklarımın da, eşimin de, öğrencilerimin de... Bu hayatta herkesi bir acı eğitir. Ben bana düşeni yapmaya çabalamakla sorumluyum. Çabalarken düşer miyim, ezilir miyim, bana ne!

i Yaratıcım beni bir karınca gibi ayaklar altında ezdirir mi? Beni bir ceylan yavrusu gibi aslanlara yedirir mi? Yoksa ben küçük | bir çekirdekken, omuzlarımda dev bir ağaç yükseltir mi? Ben zavallı bir öğretmenken, binlerce yüksek ruhlu gencin yetişmesine vesile olmama izin verir mi?

Bana ne! Ben Ona aidim. Ben Ona gideceğim. Ben Onun emrindeyim. Ben Onun askeriyim. Ben Onun istediğini temsil etmek i için yaşıyorum yeryüzünde! Ben en çok Onu seviyorum!"

Öğretmen bu düşüncelerle evinin önüne geldiğinde, anne Zahide ve kızları Zeynep sabırsızlıkla onu bekliyorlardı. Her şey bir akşama odaklanmıştı: Çocuklarının hazırladıkları projenin lâyık görüldüğü para ödülünün haberini verdiler. Gündüz bir heyet geldiğini; heyetin, öğretmeni belediye başkanlığına aday göstermek istediğini söylediler. Daha başka haberler de sayılıp dökülürken, öğretmenin kalbi burkulmuştu.

"Dünyayı arzuladım durdum, ama o hep kaçtı benden, tam sonsuzlukta bekleyen dostlarımla tanışmıştım ki, şimdi dünya dostlarımla aramıza girmeye kalkışıyor." dedi içinden.

İslâm Peygamberi (asm) "Biriniz acele edip, 'ben dua ettim de kabul olmadı' demedikçe, duası kabul edilir."60 demiştir. Yaratıcı da bizi şöyle uyarmıştır: "Siz dünyaya ait şeyleri istiyorsunuz. Allah ise sonsuz hayatınızı kazanmanızı istiyor."61

58 Câmiü's-Sağîr, Hadis no: 2723
59 A.g.e., Hadis no: 9194
60 A.g.e., Hadis no: 10009
61 Kur'an; 8: 67

Dr.Muhammed Bozdağ


Kategoriler

- Başarı - Eğitim - Kişisel Gelişim - Hedef - Ticaret - Muhammed Bozdağ - İletişim - Nasihatler - Kariyer - Dua - Para - istemek - çalışmak - İslam - Abdülhamid Han - iş hayatı - Haber - Ekonomi - Osmanlı Sultanları - Rizik - Karar - Meslek - Osmanlı - Zaman Yönetimi - şükür - Motivasyon - Liderlik - Hedef Belirlemek - II. Abdülhamid Han - alışveriş - Para Kazanmak - istek - Arastirma - Osmanlı Devleti - yaşam - çalışmanın hedefi - Kriz - Hikayeler - Sorumluluk - İşsizlik - özgüven - Dünya Hayatı - Zaman - Nimete şükretmek - İslami ölçüler - içtenlik - duanın kabulü - İmaj - Modelleme - Helal Kazanç

MollaCami.Com