Kariyer | Konular | Kitaplık | İletişim

Fitne Fesat Kargasasi

Osmanlı Devleti, bütün halkını huzur ve refah içerisinde asırlar boyunca bir arada yaşatmasını başaran nadir devletlerden. Osmanlı devletinin âdil, merhametli ve hoşgörülü yönetimi bugün dahi dünya gündeminde Balkanlardan Orta Asya, Afrika içlerine kadar Osmanlının özlemini duyan insanların sayısı hergeçen gün artmakta.

Osmanlı devletinin zulüm gören milletleri himaye ettiği ve hangi dinden olursa olsun zulme rıza göstermediği Osmanlı Arşivlerinde çarpıcı bir şekilde karşımıza çıkıyor.

Yahudiler 1492'den sonra İspanya'da barınamadılar ve Osmanlıya sığındılar. Fransa'da 1572'de St. Barthelemy katliami yaşandı. Avrupa din harpleri ile 1648'lere kadar çalkalandı. Diğer taraftan bu yıllarda gayri Müslimler, Osmanlı devletinin âdil idaresi altında huzur ve güvenlik içerisinde yaşıyordu.

Osmanlı devleti tüm bunlara rağmen emperyalist Batılı devletlerin sinsi oyunlarından kurtulamadı. İçteki yozlaşma neticesinde başlayan yıkım rüzgarları Batılı devletler için kaçınılımaz büyük bir fırsat oldu.

Osmanlı devletinin idaresinde yaşayan halkları ve bilhassa azınlıkları Batılı güçler, Osmanlıyı parçalamakta maşa olarak kullanmaya çalıştılar. Asırlarca bir arada huzur içerisinde yaşamış bu azınlıkların bazıları maalesef oyuna gelerek kendi kuyusunu kazmaya başladılar. Bilhassa Rusların Ermenilere karşı güttüğü politika onların felaketine sebep oldu. Yıllarca yaşadıkları bölgeleri terketmelerine, yine asırlarca beraber yaşadıkları Müslüman komşularına zulmetmeye başladılar.

Rusya, 93 harbinde, bâzi Türk şehirlerini işgal ettikten sonra, buradaki Ermenileri kendi emellerine âlet ederek bağımsızlık amacı ile Osmanlı devletine karşı isyana teşvik etti. Ayastefanos ve Berlin antlasmalarana, Ermenilerin bulunduğu yerlerde ıslahat yapılmasına dâir şartların konulması, bu hükümlere dayanılarak büyük devletlerin Osmanlı Devleti'nin iç işlerine müdahalede bulunması ile Ermeni meselesi ortaya çıktı.

Aslında Ermeni meselesi, 'Şark Meselesi'nin bir parçasıydı. 48 Ermeni meselesinin ortaya çıkış sebeplerinin, Osmanlı Devleti toprakları üzerinde yaşayan Ermenilerin sosyal, kültürel, ekonomik, idarî ve siyasî statülerinden kaynaklanmadığı; bu meselenin temelinde, yapay olarak oluşturulan ve 'Şark Meselesi' adı ile anılan milletlerarası bir emperyalist stratejinin, güçler dengesi politikasını oluşturmaktadır.

'Şark Meselesi' gayri müslimler için Osmanlı Devleti'nin parçalanmasını ve kendi lehlerine reformlar yapılmasını, bu çerçevede kendilerini muhtariyete veya istiklâle götürecek taviz ve imtiyazlar koparmayı ifade etmektedir.

Ermeni kavmini, asırlarca beraber yaşadığı Osmanlı devleti ve Türk milletine kin, nefret ve intikam duygusu ile peşinen mahkûm edip, kanına kastettirenler Rus, ingiliz ve Fransiz menfaatleridir. Osmanlıya karşı hazırlanan komploda Ermeniler maşa olarak kullanılmışlardır. Ermeni meselesinin ortaya çıkışını hazırlayan sebeplerin başında Rusya, ingiltere. Fransa ve Amerika'nın Osmanli Devleti'ne ve Ermenilere karsı takip ettikleri siyaset gelmektedir. Bu devletlerin uyguladıkları siyasetin seyrini özet olarak tespit etmek faydalı olacaktır.Rusya'nin Takip Ettiği Siyasetin Tesirleri:

Çar I. Petro (1682-1725) zamanında kendisini Avrupa'da nüfuzlu bir devlet hâline getiren Rusya'nin gözü daima Boğazlarda oldu. Balkanları da ele geçirmek veya kendi yönetimine tâbi kılmak isteyen Rusya, bu gaye ile Balkan ülkelerinde konsolosluklar kurarak onları Osmanlı Devleti'ne karşı teşkilatlandırdı. Böylece Slav-Ortodoks birliğinin ve halkının hamisi rolünü üstlendi. Bu politikasını tatbik için bölgedeki bütün huzursuzluklardan ve bozulan dengelerden istifadeyi de ihmal etmeyen Rusya, 1806'daki Sırp, 1827'deki Yunan isyanının ve 1875-1876'daki Bosna-Hersek ile Bulgar ve Sırp isyanlarının çıkarılmasını temin etmiş ve bunların yayılmasını körüklemiştir. Bu isyanlar sonunda adı geçen halklar namına Osmanlı Devleti'nden toprak koparmak isteyen Rusya'nin bu siyaseti, zaman zaman İngiltere ve Fransa'nın menfaatleri ile çatıştığı için her zaman başarılı olamamış, bunun üzerine Rusya, Osmanlı Devleti'ne karsı harekete geçmeden evvel, elde edilecek pastayı diğer devletlerle bölüşme siyasetini uygulamaya koymuştur.

Sıcak sulara inmek, Akdeniz ve Orta Doğu'da hâkim güç olmak emelini, Anadolu topraklarını parçalamakla gerçekleştireceğine inanan Rusya, bu maksatla Ermenilerin yaşadığı Erzurum-iskenderun Hattı'nı ele geçirmeye teşebbüs etmiştir. Böylece Rusya'nin Osmanlı Devletindeki Ermeni kiliseleriyle teması ve Ermeni terör unsurlarını desteklemesi başlamıştır.

Doğu Anadolu üzerindeki emellerini. Çar'ın hizmetine giren Ermenilerin öncülüğünde gerçekleştirmeye çalışan, İran ile savaşlarında Ermenileri ön saflarında kullanan Rusya, 1828 Türkmençay Antlasması'yla Doğu Ermenistan kendisine verilip. Iran Ermenileri de bu birliğe katılınca elde ettiği bu yeni güçle Osmanlı Devleti'ne saldırmıştır. 1829'da yapılan Edirne Antlasmasi'yla Rusya'ya göç eden 40.000 Ermeni, muhtar bir Ermenistan kurmak isteyince iş tersine tersine dönmüş, Ermenilerin talepleri geri çevrilmiştir.

Böylece Osmanlı devletinin sâdık tebaası olma vasfını kaybeden Ermeniler; Çarlık Rusyası'nda çoğu defa en tabiî haklarına karşı dahi baskı ve zulümler görerek, bu ihanetlerinin cezasını çekmişlerdir.

İngiltere'nin Ermeni Siyaseti

II. Abdülhamid Han, Bilhassa Rusya ve İngiltere'den çok çekinirdi. Her türlü fitnenin temelinde bu iki güç vardı. Ermenileri kullanarak Osmanlı devletinin dahilinde fitne çıkaran yine bu iki güç idi. Bu güçler, Türk ordusunun devamlı zayıf kalması, Rus donanmasının Boğaziçine gelerek İstanbul meselesinin halledilmesi siyasetini güderken, İngiltere Mısır ve Hindistan sömürgelerinin selameti için Osmanlı devletinin zayıf, her an iç isyan ve meselelerle meşgul olmasını isteyerek fitne tohumları ekerdi.

Lider, düşmanını iyi tanımak ve her adımını dikkatlice takip etmek zorundadır.

II. Abdülhamid Han, İngilizler'den hiç hoşlanmaz ve İngilizlerin diğer düşmanlaradan çok daha tehlikeli olduğunu belirtirdi. Bu nedenle bu iki güce karşı Almanlarla işbirliği yaparak Ordu'nun güçlenmesini temine çalışmıştır. (70)

Rusya'nın ingiliz menfaatlerini tehdit eder vaziyette güneye sarkması ve güçlü bir Karadeniz devleti olması İngiltere'yi dindaşları olarak da harekete geçirmiştir.

İngiltere'nin, Rusya'nın kendi çıkarlarım tehdit edecek şekilde gelişmesine mâni olmak gayesiyle, II. Abdülhamid Han'ın takip ettiği usta politikasıyla Osmanlı Devletini Rusya'ya karşı desteklemesi, 1873 yılından, 1877-1878 Osmanh-Rus Savaşına kadar sürmüştür.

93 harbinde, Avusturya'yı Rus ittifakından ayıran ingiltere, Fransız Ihtilâli'nden sonra Prusya'yı da yanma alarak Rusya'yı sıkıştırmaya başlamasına rağmen, Fransa-Rusya savaşlarında Rusya'yı desteklemiştir.

Yunan isyanında Osmanlı Devleti'ne muhalif olan ingiltere'nin bu tutumunu devrin ingiliz Başbakanı Caning: "ingiltere'nin bu tavrının Rusya ile bağdaşmak olmadığı, bağımsızlığını kazanacağı muhakkak olan Yunanistan'in Rusya'ya borçlu olması yerine Akdeniz'de kendilerine dost bir devlet olan ingiltere'ye borçlanmasının daha doğru olacağı" seklinde değerlendirmiştir.

İngiltere, 1853'de Rus Cari II. Nikola'nın Osmanlı Devleti'ni paylaşma teklifini reddederek , Kırım Savaşı'nda Osmanlıları desteklemiştir. Ancak 1870'li yıllarda değişen Avrupa'nın siyasi dengesi ingiltere'yi de değiştirmiş ve ingilizler 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda imzalanan Ayastefanos ve Berlin antlaşmalarından sonra, Osmanlı Devleti'nin toprak bütünlüğünü savunmaktan vazgeçerek, onu parçalama ve bu topraklar üzerinde kendisine bağlı devletler kurma politikasını benimsemiştir.

İngiltere'nin Osmanlılarla ilgili siyasetinin değişmesindeki önemli bir sebep de, Ermeni meselesinin Avrupa'da, 1880 tarihinden itibaren ön plâna çıkmasıdır.

Osmanlı Devleti içerisindeki Katoliklerin koruyuculuğunun Fransa'nın, Ortodoksların koruyuculuğunun ise Rusya'nın üzerinde bulunması; ingiltere'nin Islahat Fermam'na din değiştirme serbestisini koydurtarak Protestan Ermenilerin sayılarının arttırılmasını hedeflemesine yol açmıştı. İngiltere bu sayede Protestanlara sahip çıkma siyaseti güderek, Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karışma im- kanı elde etmiş, takip edilen bu Protestanlık politikası da Ermeni kültürünü öncelikle ele aldığı için, en ziyade Ermenilerin millî duygularını kışkırtmıştır.

Rusya'nin, Osmanlı Devleti'ne karsı tecavüzkâr hareketlerine tek başına karşı koyamayacağını ve kendi çıkarlarım gözetemeye-ceğini gören İngiltere, böylece Ermeni meselesini fiilen kabul etmiştir. Bu yolda ilk adımı da hemen atmış ve Osmanlı devletini tehdit ederek, Rusya'ya karşı üs olarak kullanmak üzere Kibrıs'ı almıştır. Bunun yanında, Doğu Anadolu'daki eyaletlerde yaşayan Hristi-yanlarm lehine ıslahat yapılması hususunda Osmanlı Devleti'nden bir de taviz koparan ingiltere, böylece Ermeni meselesini âdeta ingiliz meselesi hâline getirmiştir.

Osmanlı-Rus Savaşı'ndan önce, Ermenilerin Osmanlı Devleti'nden ayrılmak ve bağımsız bir devlet kurmak gibi bir niyetleri olmadığı halde, Ruslar, Ayastefanos Antlasması'na Ermeni meselesini dahi] etmişlerdir. İngiltere de Ermenilere sormaya gerek görmeden Kıbrıs Antlaşmasına Ermeni meselesini dahil etmiştir, ingiltere, bağımsız bir Ermenistan'ı, bunun Rusya'yı zor durumda bırakacağınıOsmanlı Devleti'nin de ilerlemesine mâni olacağım düşünerek desteklemiştir.

Fransa'nın Ermeni Politikası

1870'de Almanya'ya yenildiği için bir süre siyasî manevra yapma ve diğer devletleri etkileme rolünden mahrum kalan Fransa, bu arada Berlin Kongresi'ne katılmasına rağmen tesirli olamamıştır. Ancak, Cumhuriyetin yeniden ilanıyla, tekrar eski rolünü elde eden Fransa, muhtelif grupların siyasî mücadelelerini desteklemeye ve onların sığınak merkezi olmaya başlamıştır. Bu arada Osmanlı Dev-leü'ndeki Katoliklerin koruyuculuğunu da üzerine almış olan Fransa, Kırım savaşına sebep olan Kutsal Yerler Meselesi'nde önemli bir rol oynamıştir.

Almanya'ya karşı mağlubiyetini hazmedemeyen Fransa, 1878 Berlin Kongresi nde Almanya ile ihtilâfa düşen Rusya ile yakınlaşmaya başlamış, ingiltere ile de görüş ayrılıklarını hallettikten sonra her üç devlet, Osmanlı Devleti'nin parçalanmasına birlikte gayret sârfetmeye başlamışlardır. Bu bölme ve parçalama planlarında Fransa'nin rolü bir hayli aktif olmuştur.

1830'dan 1921 yılına kadar, Orta Doğu ve Akdeniz'deki dengeyi, Ermeni meselesinde olduğu gibi, yapay bir şekilde ortaya atarak muhafazaya çalışan, bu arada Anadolu'nun işgaliyle, bu topraklarda kendi siyasî nüfuzunu da artırmaya gayret eden Fransa, özellikle Mondros Antlaşmasi'nin imzalanmasından sonra, Ermenilerle münasebetlerini geliştirmiş ve Fransız işgal kuvvetleri, Ermeni milis ve teşkilâtlariyla Türk topraklarının işgaline girişmiş, bu arada milletlerarası görüşmelerde Fransızlar bilindiği gibi, Ermenileri büyük ölçüde desteklemıkşlerdir.

Neticede Rusya, ingiltere ve Fransa'nin takip ettikleri siyasetin uzantısı olarak ortaya çıkan ve Ermeni meselesinin de başlangıcı sayılan 1877-1878 Osmanh-Rus Savaşı sonunda yapılan Ayaste-tanos Antlasması'nda, istedikleri bağımsızlık hakkını elde edemeyen Ermeniler, bununla birlikte 3 Mart 1878 tarihli bu antlaşma ile milletlerarası bir antlaşmaya dahil olma şansım yakalamışlardır.

Joan Haslip'in bu husustaki görüşleri; "Ermenistan. Patişahın başında devamlı bir gaileydi. Çünkü Abdülhamid'in çok adil ve in- -sani bir şekilde muamele ettiği Ermeniler, Rus ajanlarının tahrikinden ve Amerikan misyonerlerinin verdiği demokrasi bilgilerinden aldıkları cesaretle istiklal istiyorlardı..." (71)

"Din ve Irk Ayırım Yapan Avrupa Devletleridir."

II. Abdülhamid Han, Ermeni meselesi hakkında İngiliz ajanı Yahudi Vambery'ye şunları söyler;

"...Ermeniler aslında Şark gelenekleriyle bütünleşmiş, beşyüz seneden beri bizimle barış içinde kaynaşmış, hiç de savaşçı ve saldırgan olmayan bir Şark ırkıdır. Eğer, orada bir üzücü hadiselere rastlanabiliyorsa, bunların müsebbibi Ermeni milletinin karakterini bilmeyen yabancı politikacıların kışkırttığı ajanlardır. Siz gayet iyi biliyorsunuz ki, ben bir bağnaz değilim; benim için tüm yurttaşlarım, dinleri, mezhepleri ve ırkları ne olursa olsun birdir. Din ayırımı yapan ben değil Avrupa güçleridir. Buna örnek olarak, size bir-kaç gün önce bana ulaşan bir haberi verebilirim. Petersburg'a katip olarak aslen Ermeni olup da sonradan İslam dinini seçmiş birini göndermek istemiştim. Rusların bu adamı kabul etmediğini ve böylece onun yerine başkasını yollamak zorunda kaldığıma inanabilir misiniz? Yine, aynı şekilde bir hadise de Roma'da oldu; Vahan Efendi yerine Müslüman biri elçi gönderdik...

Ermenistan'daki kötü şartları düzeltmeye amadeyim; ama bağımsız bir Ermenistan'ın kuruluşuna müsaade edeceğime şu kellemi keserim, daha iyi! Ermenistan'ın kurulması yalnızca dindaşlarımın açısından çok büyük bir adaletsizlik örneği değil, aynı zamanda iktidarımın ve Türkiye'nin varlığının sonu demek olur." (72)

Ruslar, Yeşilköy'e kadar gelince, Ermeniler İstanbul içinde sevinç gösterileri yapmaya başlamış; Ermeni Patriği, yanında bir heyet, Rus Başkumandanını karşılamaya gitmiş, Rus zaferini vecd içinde kutlamış ve kendisiyle bir saat kadar başbaşa kalmıştır. Bu konuşma sonucunda "Ayestefanos Muhadesi"ne 16'ıncı madde olarak Ermeni himayesine ait hükümler eklenmiş. Abdülhamid'in ondan sonra kullanılmasına asla müsaade etmediği "Ermenistan" tabiri muahede üzerinde resmileştirilmiştir. (73)

Rusya, Kafkasya'daki Ermenilerin daha fazla çoğalmaması ve o yerlerin gitgide asli Ermeni vatanı yerine geçmemesi için, sınırlarını Osmanlı Ermenilerine kapattı. Abdülhamid Han Rusya'yı bu zayıf noktasından yakalayarak onlarla bir anlaşma yaparak Ermenilere karşı sert tedbirler almaya başladı. Ermeniler hakkında ıslahat isteyen Said Paşa'yı Ermenilerden rüşvet aldığı şüphesiyle kuvvetten düşürdü. Bütün Ermeni müesselerini bilhasas okullarını gözaltına aldı ve kapattı. 1890'da Partik Aşkıyan Efendi babıali'ye kafa tutmaya giderken Abdülhamid Han, Bütün Ermeni kiliselerini aynı saat, aynı dakikada, temelinden çatılarına kadar arama emrini verdi. Kiliselerin bazılarında zararlı evrak, gizli muhabereler, silahlar ve bombalar bulundu. Ermenilerle tamamen arası açılan Abdülhamid Han'a "hain" "müstebid" "zalim""gaddar, "kızıl sultan" lakapları takılmaya başlandı. Böylece "Kızıl Sultan" tabirini doğrudan doğruya Ermeniler tarafından bulunmuş ve kendisini sevmeyenler de bu tabiri devamlı kullanmışlardır. (74)


Kategoriler

- Başarı - Eğitim - Kişisel Gelişim - Hedef - Ticaret - Muhammed Bozdağ - İletişim - Nasihatler - Kariyer - Dua - Para - istemek - çalışmak - İslam - Abdülhamid Han - iş hayatı - Haber - Ekonomi - Osmanlı Sultanları - Rizik - Karar - Meslek - Osmanlı - Zaman Yönetimi - şükür - Motivasyon - Liderlik - Hedef Belirlemek - II. Abdülhamid Han - alışveriş - Para Kazanmak - istek - Arastirma - Osmanlı Devleti - yaşam - çalışmanın hedefi - Kriz - Hikayeler - Sorumluluk - İşsizlik - özgüven - Dünya Hayatı - Zaman - Nimete şükretmek - İslami ölçüler - içtenlik - duanın kabulü - İmaj - Modelleme - Helal Kazanç

MollaCami.Com